Doğa, Bizden Değil Biz Doğadanız
5 Haziran Dünya Çevre Günü… Her yıl olduğu gibi bu yıl da sosyal medya paylaşımları, belediye etkinlikleri ve temsili ağaç dikme törenleriyle geçiştirilecek belki. Ama asıl sorun şu: 6 Haziran sabahı ne yapacağız?
Kuruyan göllerin, orman yangınlarının, plastik atıklarla boğulan denizlerin ortasında yaşıyoruz. Bir yandan “doğayı seviyoruz” diyoruz, diğer yandan doğanın kalbine hançer gibi saplanan projelere onay veriyoruz.
Türkiye'nin Doğası Tahribat Altında
Türkiye, zengin biyoçeşitliliğe sahip bir ülke. Fakat bu zenginliğimiz hızla yok oluyor. Munzur Vadisi’ne baraj, Kaz Dağları’na maden, Salda’ya beton, Akdeniz’e plastik... Hangi doğa parçamız güvende?
Çevre politikaları çoğu zaman kalkınma projelerine “engel” olarak görülüyor. Oysa doğa korunmadan yapılan her ekonomik hamle, geleceğin sırtına yük bindiriyor.
Bireysel Farkındalık Yeterli mi?
“Elimizdeki çöpü yere atmayalım”, “musluğu açık bırakmayalım”… Evet, bu tür alışkanlıklar önemli ama yeterli değil. Çünkü sorun artık bireysel değil, sistemsel.
İklim kriziyle mücadele, ancak üretim politikalarının ve tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle mümkün olabilir. Bunun için de güçlü bir çevre bilinciyle halk baskısı ve siyasi irade gerekiyor.
Yeni Bir Bakış Açısı Şart
5 Haziran’ı sadece bir “farkındalık günü” değil, bir dönüm noktası haline getirmeliyiz. Doğaya karşı değil, doğayla birlikte yaşamanın yollarını aramalıyız. Çünkü doğa bizim için değil, biz doğa için varız.