Aşıklar Lambası’nı bilir misiniz?

Abone Ol

Bir ara, Kentler ve Gölgeler’i izliyordum. Her hafta, edebiyatın önemli bir ismini ele alırlardı. Yazarların doğup büyüdüğü sokaktan tutun da yazdığı eserlere, o eserilerin içeriğinin oluşmasındaki tün çevresel etkenlere kadar ayrıntıyla fakat sıkmadan anlatırlardı. İzlediklerimin arasında en sevdiğim bölüm, Ece Temelkuran’ın ‘’Amin Maalouf’u anlattığıydı. Ta Afrikalı Leo’dan beri tutkunu olduğum bir yazarı, çok sevdiğim başka bir yazardan dinlemek o kadar hoşuma gitmişti ki… Beyrut'un sokaklarını Ece Temelkuran ile birlikte yürümüş gibi hissetmiştim.

Sonra  “Sanatımızın Hatıra Defteri” isimli şahane belgeseli keşfettim. İlk bölümü 1 mart 2013 tarihinde, CNN TÜRK'te yayınlanan, ülkemizin kültür ve sanatına dair 13 bölümlük bir çalışmaydı. İçeriğine baktığınızda gerçekten derinden etkileyebilecek ve üstelik bildiğinizi sandığınız şeyleri aslında tam olarak bilmediğinizi göstererek sizleri şaşırtabilecek bir belgesel. Sanatın ve sanatçının her halini o kadar yalın ve gerçekçi anlatıyor ki, hala alıma geldikçe tüylerin diken diken oluyor. Ekranlarda gördüğümüz, kitabını alıp okuduğumuz kişilerin o gariban ve yapayalnız hallerini bu kadar net gösteren başka bir program izlemedim, ne öncesinde ne sonrasında... Üstelik hemen her bölümde anlatılan hikayeler hala, en son dün kulak kabartmışım gibi o en buruk haliyle aklımda. 

Hele bir de sevgili Tuncel Kurtiz'in '' Aşıklar Lambası'' var ki, sormayın. İlk olarak çok sevdiğim bir insandan duyduğum o hikaye sanki sayfalardan, seslerden ve tüm zamanlardan sıyrılmış ta, yüreğime çakılmış gibi. Öylece durur... 

Hikaye şöyle;

Tuncel Kurtiz henüz yirmili yaşlarındadır. Yıl 1950’ler... Dönemin İETT  Genel Müdürü Orhan Hançerlioğlu ( Ki aynı zamanda edebiyatçı ve felsefecidir.) Edebiyata gönül vermiş gençlere destek olmak amacıyla kurumda işe alır. Üç beş kuruş garanti aylıkları olsun diye… Diğer işlerle para kazanmanın mümkün olmadığını en iyi kendisi biliyordur.

Tuncel Kurtiz’e de bir iş bulunur: Arnavutköy ile Bebek arasındaki sokak lambaları denetleyicisi ve röportörü! Tuncel Kurtiz, düzenli aralıklarla görev bölgesini gezer, eksik-kırık lambaları saptar, bunları düzenli olarak bağlı olduğu birime iletir. Bir süre sonra, karanlık bir köşeyi aydınlatan lambanın sıklıkla sönmüş olduğunu, bunun arızadan değil bilinçli olarak kırıldığını fark eder.

Bir gece gizlenip vukuatlı lambayı gözetlemeye başlar. Hava karardıktan sonra iki sevdalı genç lambanın aydınlattığı köşedeki banka otururlar. Delikanlı, sevgilisine sokulur, kız kendini sakınır. Sonunda genç adam yerden bir taş alır, tepelerindeki sokak lambasının ampulünü patlatır. Sonra büyük bir iç huzuruyla banka gelir, oturur sevgilisini öper!

Tuncel Kurtiz bunu görünce, gülümser. Not defterini çıkartıp, arızalılar listesinden bu “âşıklar lambasını” çıkartır!

 

Dedim ya aklıma geldikçe, bir tebessüm yayılır hala yüzüme. Çünkü ben bu hikayeyi çok sevdiğim bir insandan dinledim ilk olarak. Sonrasında ise o şahane belgeselde rastladım. Bir daha da asla unutmadım.

 

Hikayeyi belgesel hale getiren Nebil Özgentürk diyor ki:

-O ne yaparsa yapsın üzerinde mutlaka bir “Tuncel Kurtiz” izi kalır! 

Kalır elbette !