Ceza hukukundan dijital delillere, yüksek yargı kararlarından gündelik adalete kadar birçok başlık, sadece meslektaşlarımızın değil, toplumun her kesiminin vicdanını da yakından ilgilendiriyor.
⸻
1. Hakaret Suçunun “Paraya Tahvili” Sorunu
Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçu, geçtiğimiz aylarda yapılan yasal değişiklikle artık uzlaşma kapsamında değil, ön ödemeye tabi hale getirildi. İlk bakışta mağdur haklarını koruyan, yargının yükünü azaltan bir düzenleme gibi dursa da uygulamada ortaya çıkan tablo endişe verici.
Öyle ki, Cumhurbaşkanına, bakanlara, milletvekillerine ya da hâkimlere yönelik ağır hakaret içerikleri, “yeter ki parasını öde” mantığıyla sonuçlandırılıyor. Bu durum, sadece mağdurların adalet duygusunu zedelemiyor, aynı zamanda “parası olanın her şeyi söyleme özgürlüğü”nü meşrulaştırıyor. Hukuk, bedeli ödenebilen bir suç kataloguna dönüşemez.
⸻
2. Anayasa Mahkemesi Kararları: Uygulanmayan Yüksek Yargı
Anayasa Mahkemesi’nin, hakaret suçunun ön ödeme kapsamına alınmasının ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu belirten kararı ortada dururken; yerel mahkemelerin bu kararı ya görmezden geldiğini ya da dar yorumladığını üzülerek izliyoruz. Üstelik daha vahimi: AYM kararı birey lehine yorumlanması gerekirken, bazı mahkemeler bu kararı yalnızca kamu görevlilerine hakaret vakalarında uygulamaya devam ediyor.
Sonuç mu? Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye hakaret etmenin “bedeli” 36.000 TL olarak karşımıza çıkıyor. İleride biri çıkıp rahatlıkla şunu söyleyebilir:
“Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettim, sadece 36.000 TL ödedim. Bu ülkede parası olan herkes dilediği kişiye hakaret edebilir.”
Bu zihniyetin gelişmesi, sadece hukukun değil, toplumsal barışın da çöküşüdür. Ceza hukuku, kişisel servete endeksli bir özgürlük alanı yaratamaz.
⸻
3. Dijital Suçlarda Failin Tespiti Hâlâ Muamma
Sosyal medya üzerinden işlenen suçlar—özellikle hakaret, tehdit, özel hayatın gizliliğini ihlal gibi—artışta. Ancak mağdurlar, çoğu zaman gerçek faile ulaşmakta ciddi engellerle karşılaşıyor. IP tespitleri gecikiyor, platformlarla adli makamlar arasında veri paylaşımı sınırlı ve birçok durumda “fail tespit edilemedi” gerekçesiyle dosyalar kapanıyor.
Bu eksiklikler, dijital mecralarda “cezasızlık kültürünü” körüklüyor. Adli bilişim altyapısının güçlendirilmesi, uluslararası platformlarla daha etkin işbirliği mekanizmalarının kurulması artık bir zorunluluk hâline gelmiştir.
⸻
4. Parayla Affedilen Suçlar ve Çöküşe Giden Yol
Ceza adaletinin en büyük yarası “parayla kapanan” suçlar olmuştur. Özellikle hakaret gibi onur kırıcı suçların kamuya mal olmuş kişiler açısından ön ödeme kapsamında değerlendirilmesi, cezanın caydırıcılık niteliğini yok etmektedir. Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nin açık ihlal kararı karşısında dahi “yerine göre uygulama” alışkanlığına girmiştir. Bu ise bir hukuk devletinde kabul edilemez keyfiliktir.
⸻
Sonuç Yerine: Sessizlik Suçluyu Cesaretlendirir
2025, hukuk dünyası için sadece normların değil, ilkelerin de test edildiği bir yıl olarak kayda geçiyor. Yasama organı sorumluluktan kaçmamalı; yürütme, yargının bağımsızlığına saygı göstermeli; yargı mensupları ise hakikat karşısında cesaretle durmalıdır.
Unutulmamalıdır ki hukuk; iktidarların değil, adaletin elidir.