Dili savruk, allı pullu kullanmak mıdır asıl yazarlık?

Abone Ol

Okumak gerçekten eşi benzeri olmayan bir kavramdır benim için ve ben asla bu kavramı soyutlaştırmadım hayatımda. Her gün gördüğüm odamdaki masa, tuttuğum kalem ve yediğim bir çikolata gibi oldu benim için okumak. Yaza bilirlik seviyesine okumakla çıktım. Her okuyan yaza bilirlik seviyesine mi ulaşıyor sanki dediğinizi duyar gibiyim. Ve asla bu seviye kelimesinin bir ayrıcalıkmış gibi algılanmasını da istemem. Çünkü ben halk adamıyım be Azizim. Her okuyanın bir yazar olma isteği içinde olduğu bir dönemdeyiz maalesef ki. Neden maalesef ki demek geçti içimden? Çünkü dil yalnızca insanlara özgü bir yetenektir. Onu yozlaştırma yoluna itmek ve bir kalıba sığdırmak yanlış olur. Bilinçsizce yazılan romanlarda, şiirlerde, hikâyelerde, köşe yazılarında hep dil bir kalıba sığdırılmaya çalışılmıştır. Günümüzde adı “sırf okumuş olsun” diye yazılan birçok yapıt bulunmaktadır. Dili savruk, allı pullu kullanmak mıdır asıl yazarlık? Şahsen dili yozlaştırmak bir yazar için, yaptığı işe yabancılaşmasına ve gerçek sebebinin kaybolmasına sebebiyet vermektedir. Daha fazla okumak için daha fazla niteliksiz yapıtlar ortaya konulmasın. Zaten okumak kavramını kendince somutlaştırmış her insan elbette zekâsına saygı duyulmuş eser bulur kendine. Aslında seni, beni, onu rafta bir yere konumlamak istiyor piyasa ki işi kolaylaşsın. İşte tam da bu noktada karşı çıkarım. Çünkü ben nasıl bir adam olmak istiyorsam öyle bir yazar olmak istiyorum. Raflarda süs olmak istemiyorum. “Dil” kültürüne sahip çıkan ve onu kendi asilliği ile korumaya çalışan yapıtlara değil sözüm… Rafları süsleyenler; okumak için yazılsın artık eserlerimiz, OKUNUR olmak için değil. Bu bir roman da olsa, şiir de olsa, köşe yazısı da olsa. Dil; toplumun, insanlığın ortak mirasıdır. Dil kültürünün basamaklarını hep birlikte çıkarak bu mirasa sahip çıkalım…

“Beş dil biliyormuş ünlü kişi

Ünlü ve saygıdeğer

Bir de Türkçe öğrense

Altı eder…” Cemal Süreyya

Saygı ve sevgilerimle…