Etik, ahlaktan farklı olarak yalnızca geleneksel kurallara dayanmaz; aynı zamanda bu kuralları sorgulayan ve evrensel ölçütler arayan bir düşünce biçimidir.
Etik anlayışın temelinde insanın vicdanı ve aklı vardır. Ahlak, bir toplumun yazılı olmayan kurallar bütünü iken etik, bu kuralların “neden doğru” olduğunu araştırır. Felsefe tarihinde bu soruya farklı cevaplar verilmiştir.
Aristoteles’in erdem etiği, insanın dengeli, ölçülü ve erdemli yaşamasını öngörür. Kant’ın ödev etiği, insanın görevini sonuçlardan bağımsız olarak yerine getirmesini savunur. Faydacılık ise, en çok sayıda insana en fazla faydayı sağlayan eylemi doğru kabul eder. Bu farklı yaklaşımlar, etik kararların kişisel tercihlerden öte evrensel bir boyut taşıdığını gösterir.
Etik, yalnızca felsefi bir tartışma alanı değildir; tıp, hukuk, medya ve iş dünyası gibi pek çok alanda somut karşılık bulur. Bir doktorun hastasının yaşam hakkını gözetmesi, bir gazetecinin gerçeği yazma sorumluluğu ya da bir yöneticinin adaleti gözetmesi, etik değerlerin hayata geçmiş örnekleridir. Hukuk kuralları bazen boşluklar bırakabilir; işte o boşluklarda insanı yönlendiren değer etik olur.
Etik, bireyin kim olduğunu, hangi değerlere sadık kaldığını ve toplumun hangi ilkeler üzerinde yükseleceğini belirleyen temel ölçütlerden biridir. İnsan, yalnızca başkalarının gözü önünde değil, kimsenin görmediği anlarda da etik değerlerle sınanır. Bu nedenle etik, hem bireysel hem de toplumsal yaşamda vazgeçilmez bir pusula niteliğindedir.