Birçok firma sahibi, "Bankalar bana kredi vermiyor" ya da "Benden durumu daha kötü olanlar kredi alıyor, ben alamıyorum" gibi serzenişlerde bulunuyor. Kredibiliteye sahip olmak ve bankaların kapılarını aralamak, aslında doğru stratejiler ve bilinçli adımlarla mümkün. Bankaların temel faaliyetlerinden biri, elde ettikleri kaynakları firmalara kredi olarak tahsis ederek kâr elde etmektir. Dolayısıyla bankalar da kredi vermek ister. Ancak bu süreçte, firmaların bankaların beklentilerini anlaması ve bu beklentilere uygun hareket etmesi büyük önem taşıyor.
Kredi Değerlendirme Sürecinin Temel Taşları: Mali Analiz ve Moralite
Bankaların kredi taleplerini değerlendirirken en çok dikkat ettiği unsurların başında mali analiz ve moralite, yani kredi notu (rating) geliyor. Kredi notu, firmaların geçmiş dönem bilançolarının analizi ve kredi ile çek/senet ödeme performanslarına göre oluşturulan bir puandır. Yüksek bir kredi notu, düşük kredi riskini işaret eder ve bu da firmaya düşük faiz oranları, daha az teminat talebi ve daha yüksek kredi limitleri olarak geri döner. Bilanço analizinde, özellikle ortaklardan alacaklar ve donuklaşmış olmasına rağmen canlı hesaplarda izlenen alacaklar gibi kalemlere dikkat edilmelidir, çünkü bu tür kalemler öz kaynaklardan düşülerek hesaplanır. Yılsonu bilançosu, firmaların adeta "bayram kıyafeti" gibidir; en iyi ve en az borçlu hali yansıtmalıdır. Kredi taksit ödemelerini zamanında yapmak ve çek ödemelerinde hassasiyet göstermek, rating notunu doğrudan etkileyen kritik faktörlerdir. Önemsiz gibi görünen 1-2 günlük gecikmeler veya birkaç çekin karşılıksız çıkması, kredi notunu olumsuz etkileyebilir.
Ciro Gelişimi ve Nakit Akışının Önemi
Kredi başvurusunda bulunan bir firmanın ciro gelişimi ve nakit akışı da bankalar tarafından titizlikle incelenir. Gelirlerin, talep edilen kredinin geri ödemelerini karşılamaya yeterli olup olmadığı değerlendirilir ve satışlarda artan bir seyir beklenir. Satışları artırmak için müşteri tabanını genişletmek, mevcut müşterilere yönelik ödül/prim sistemleri geliştirmek, satış ve pazarlama stratejilerini döneme uygun olarak güncellemek ve dijital pazarlamaya yatırım yapmak gibi adımlar atılabilir. Marka bilinirliğini artırıcı faaliyetlerde bulunmak ve tüketici nezdinde olumlu bir marka algısı yaratmak da uzun vadede fayda sağlar, çünkü tüketiciler bildikleri ve güvendikleri markalardan kolay kolay vazgeçmezler.
Borçluluk Durumu ve Kredi Geri Ödeme Kapasitesi
Bankalar, kredi taleplerini değerlendirirken firmanın mevcut borçluluk durumunu da detaylı bir şekilde analiz eder. Satıcılara olan borçlar, mevcut banka borçları ve kredi limitleri incelenir. Borç/gelir oranı değerlendirilerek, talep edilen ek kredinin geri ödenip ödenemeyeceği analiz edilir. Özellikle enflasyonist dönemlerde kredi faizlerinin yükseldiği göz önüne alındığında, önemli olan sadece kredi almak değil, aynı zamanda bu yüksek maliyetli krediyi geri ödeyebilmektir. Ağır şartlara sahip, yüksek maliyetli bir kredi, firmayı içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak yerine, daha da büyük bir borç yüküyle karşı karşıya bırakabilir. Firma sahiplerinin borç algısı da bu noktada önem kazanır. Örneğin, bir firma sahibi "Bizim bankalara borcumuz yok" diyerek borçsuz bir firma imajı çizebilirken, evraklar incelendiğinde cironun yarısı kadar banka borcu olduğu görülebilir. Firma sahibinin "Onların karşılığında çek var, kredi kendi kendine kapanıyor" şeklindeki bir yaklaşımı, bankaların borç algısıyla örtüşmeyebilir. Yılsonuna doğru mümkün olduğunca kredilerin azaltılması ve en düşük kredi riskinin yılsonu bilançosunda sağlanması hedeflenmelidir.
Teminatın Gücü ve Sektör Riskinin Etkisi
Kredi talebinin en önemli bileşenlerinden biri de teminattır. Güçlü bir teminat, bazen diğer olumsuz faktörlerin bertaraf edilmesini bile sağlayabilir. Bankalar açısından KGF (Kredi Garanti Fonu) kefaleti, güçlü bir teminat olarak kabul edilir. Finansal yapıyı rahatlatan orta vadeli krediler için maddi teminat vermekten kaçınılmamalıdır. Birçok bankayla teminatsız ve küçük limitlerle çalışmak yerine, daha az sayıda bankayla teminatlı çalışmak, özellikle kriz dönemlerinde firmayı daha güvende tutabilir. Çünkü kriz anlarında ilk hamle genellikle küçük ama teminatsız kredi veren bankalardan gelir. Öte yandan, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün riskleri ve geleceği de kredi değerlendirmesinde önemli bir faktördür. Bankalar, rekabetin yoğun olduğu ve atıl kapasitesi yüksek sektörlere genellikle mesafeli yaklaşır. Dolayısıyla, firmanın verileri iyi olsa bile, sektör riski nedeniyle kredi tahsisinden kaçınılabilir. Örneğin, yeni bir un fabrikası yatırımı için kredi başvurusunda bulunulduğunda, bu yatırımı destekleyecek banka bulmak oldukça zor olabilir. Bu tür risklere maruz kalmamak için özellikle yeni yatırımlarda detaylı sektör analizi yapılmalı ve yatırımın getirisi belirlenirken gerçekçi bütçe tahminleri oluşturulmalıdır. Kredinin hangi amaçla kullanılacağı da bankalar için son derece önemlidir. Kredi notu yüksek ve teminatları uygun olan bir firma bile, kredinin hangi proje için kullanılacağını ve gerçekçi geri dönüş tahminlerini ortaya koyamazsa, kredi talebi olumsuz sonuçlanabilir. Şube müdürünün "Ne kadarlık bir krediye ihtiyacınız var?" sorusu, aslında kredinin ne için kullanılacağı ve hangi vadelerde geri dönüşünün sağlanacağı cevabını arar. Birçok firma, kredi amacını sağlam temellere oturtamadığı için ret cevabı almaktadır. Bu soruya "Siz ne uygun görürseniz" tarzında bir cevap vermek, süreci olumsuz etkileyebilir. Gerekçeleriyle birlikte net bir kredi rakamının telaffuz edilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, kredinin reddedilmesi dünyanın sonu değildir ve bir firmanın kredibilitesini yine firmanın kendisi belirler.