Fotoğraf çekmek bir sanatsa, fotoğrafı çizmek sanatın en büyüğüdür kuşkusuz. Biri makine aracılığıyla tıpkısının aynını ortaya koyuyor, diğeri ise tamamen odaklanma ve el becerisiyle ortaya koyuyor gerçeği. Her ne kadar kara kalem resim ile fotoğraf arasında dağlar kadar fark olduğu söylense de teknolojiyi içinde barındırmadan ve ihtiyaç duydurmadan yapılana saygı duymak gerektiği unutulmamalıdır. O yüzden değer bulur ressamlar toplumda kendilerine. Görmek ile bakmak arasındaki farkı ortaya koymaktır ressamlık. Objektif Resim Kursu Grafik Tasarım Öğretmeni Sanat Eğitimcisi Mehmet Ceylan ile ressamlığın önemini ve yetenek sınavlarına hazırlanan genç kursiyerlerin başarılı olup olamayacaklarını konuşmak üzere kendi ofisinde bir araya geldik.
Resim Kursu atölyesi ortamı için kurmuş olduğunuz bu mekanda ne gibi faaliyetler de kurslar veriyorsunuz?
Bu mekanı açarken faaliyet alanımız olarak tek bir hedefimiz vardı. Yalnızca bu alana ilgi duyan, biliyorsunuz ki Üniversitelerin özel yetenek sınavları adı altında almış olduğu bir takım bölümler var, bizim amacımız bu alanlara hazırlık yapmaktı. Bunlar nelerdir derseniz; İç mimarlık, Grafik, endüstriyel tasarım, çizgi film animasyon, sahne sanatları, seramik, resim ve moda tasarım gibi bir takım bölümler var. Bizim temel amacımız bu bölümlere öğrenci hazırlamak. Başka bir politikamız ya da amacımız yoktu. Bunu yaparken de sadece insanlara düz bir mantık altında salt bir sınav değil de bu alanları sevdirmekte önemliydi. Çünkü insanlar sevdiği alanda başarılı olabilir, sevdiği kadar ilerleyebilir. Bizim temel amacımız öğrenciyi doğru noktadan yetiştirmek ve onun hedeflerine ziyadesiyle ulaştırmaktır.
Siz öğrencilerinize bir yetenek vermek, onların içinde ki yetenek potansiyellerini dışa vurdurmak istiyorsunuz. Öğrenciler yeteneklerinin farkına buraya geldikten sonra mı varıyorlar?
Bizim işimiz diğer sektörlerden daha zor aslına bakmak gerekirse. Çünkü sürekli olarak görsele ve göze hitap ettiğiniz için yüzde 100 biçimde ortaya bir şeyler koyup onu geliştirmek zorundasınız. Mesela bir matematikçi yalnızca matematik anlatıyor, ortaya formülleri koyuyor, öğrenci yapamıyorsa yapamıyor.ama bizim işimiz zihinsel bir yorgunluk, hem de bedensel olarak bir yorgunluk ortaya koyuyor. Ben yıllardır şunu soruyorum; 10 kişiye sorsanız, ‘Resim yapabiliyor musunuz’ diye bunlardan 1-2 tanesi ‘Evet yapabilirim’ ama geriye kalan kısım ise ‘Ben resim yapmam! Neden? Yeteneğim yok!’ diyebiliyor. Toplumda da zaten bu işler yetenek üzerine algılanır. Ve bende yıllardır diyorum ki bizim işimizi kesinlikle ve kesinlikle yetenek işi değil diyorum! Yani dikkat edin, yetenek sınavı ama yetenek değil diyorum! Tamamen çalışma, düzenli biçimde çalışma. Birinci planda durumu baz aldığımız zaman, ‘Yeteneği yoksa öğrenci bu işi nasıl yapar’ diyorsunuz. Düşünce yeteneğine sahip her kişi bu işi yapar. Kişinin tek yapması gereken; birincisi düzenli çalışmak, ikincisi ise istikrar sağlamak ve sevebilmek. İnsanlar sevdiği işi yapabilir ve ya yeni gördüğü şeyleri sever. Sürekli aynı yerde kalan insan ne iş olursa olsun ona bıkkınlık verir. Bizim sektörümüz üzerine her geçen gün yenisini koyarak giden bir sektör. Biz buraya öğrencilerimiz alırken ne yapıyoruz? Tamamen öğrenci kendi yeteneğinin farkında değil, ya da algılamasının farkında değil! Buraya gelindiği zaman öğrenciyi biz 1-2 gün burada derse alırız. Görebiliyor mu ona bakarız. Bizim için görebilme kabiliyetinin olması önemli. Bir öğrenci açıyı görebiliyorsa, doğru ya da yanlış çizmesi önemli değil buraya dikkat edin, sadece görebilmesi önemli. Bakmak ile görmek arasında fark var. Eğer öğrenci görebiliyorsa bu işi yapabilir diyoruz. Birisi 10 aylık eğitim süresinde kendini kurtarır, diğeri 6 aylık kurstan sonra kendini kurtarır ama öyle ya da böyle kendini kurtarır öğrenci. Biz burada öğrenciyi kayıt ederken bir takım testlerden geçiriyoruz. Algılama, görebilme kabiliyeti, baktığını kağıda dökebilme kabiliyeti yüzde ne kadar, öğrencinin el becerisi ve işe olan yatkınlığı ne kadar? Bunları topladığımız zaman, birde şöyle bir politika izliyoruz, bunu herkesin görmesi açısından öğrenci buraya geldiği zaman sıfır olarak kabul ediyoruz. Diyelim ki bir çizim, bir çalışma yapıyor işte o kesinlikle atılmıyor, oraya biz tarih atıyoruz. İlk yaptığı resme tarih atar, 3-5 kere biz müdahale etmeden o kendi başına bunları her hangi bir açıdan oturur ve çizer. Onu atmamasını rica ederiz. Çünkü 1 ay sonra öğrencinin çizdiklerini yan yana koyarız. Bunu herkes görecek. Bir insanın kendini ne kadar geliştirdiğini ona göstermek adına önemlidir bu yaptığımız. Çünkü öğrencinin ilk çizdiğiyle 1 ay sonraki çizdiğini yan yana koyduğunuz zaman yüzde 300-400 düzeyinde bir gelişme yoksa biz o öğrenciyle yollarımızı ayırıyoruz!
Kesinlikle ‘Yeteneğiniz yok’ denilerek öğrenciyle yolları ayırmıyorsunuz?
Kesinlikle bunu söylemiyoruz. Sizde bilirsiniz ki bir insana, ‘Senin yeteneğin yok’ diyerek katı kurallar koyduğunuz zaman o insanı kaybedebilirsiniz! Çünkü psikolojidir bu. Biz nasıl yaparız peki ona bakalım, velisiyle konuşup boş yere bu alanda emek vermemesi ve farklı bir alana yönelmesi konusunda kendisine fayda olacağını uygun bir dille anlatırız. Ama öğrenci devam etmek isterse devam edebilir. Ama bizim kriterlerimize uygun biri değilse onun buraya gelmesi zaman kaybı olabilir.
Üniversitelere giriş için 160 puan garantisi vermiş gibisiniz, bu söz iddialı bir söz. Bu sözü iddialı olmak için mi kullandınız?
İddialı bir söz evet, biz hatta şunu da söylüyoruz, biz 160-180-200 gibi üniversitelerin puan şekli var. Biz buraya öğrenciyi alıyoruz, dediğimiz şekilde biz 1 ay sonra öğrenciyi içeriye aldığımız zaman, hatta şunu da iddia ediyoruz biz; 1 yıl boyunca öğrenci gelip üniversiteyi kaybederse bize ödediği paranın tamamını geri alabiliyor. Bunu uygulayan hiçbir yer yok ve ben hiç duymadım. Bir insan 1 yıl emek verecek, öğrenci kaybedecek ve kurum parasını tekrar iade edecek! Bunu bir şekilde hamallık gibi düşünün. Ona göre biz bir taktım iddialarda bulunuyoruz ama öğrenciyi de bir disiplin programına sokuyoruz. Bizim buraya 160’ı yazmamızın nedeni, bu Üniversitelerin müracaat puanı. Üniversitesi diyor ki sen eğitimi al, 160 da ben yetenek sınavı yaptığım zaman o puanı aldıysan bana müracaatta bulunabilirsin diyor. Öğrenci de diyor ki mesela ben 160 puan aldığım zaman yüzde 100 kazanabilir miyim diyor. Kazanamazsın.
Hiçbir öğrenciniz kaybetti mi?
Bir öğrencimiz kaybetti! O da ertesi yıl ücretsiz olarak kursa geldi. İki seçenek sunarız, ya paranı geri al, ya da bir yıl daha devam et. Bu her öğrenci için geçerli değil yalnız. Öğrenci elini kolunu salya sallaya gelip, nasıl olsa kaybedersem de paramı geri alacağım gibi bir düşünceye kapılabilir, öyle bir şey yok. Kimi kurallar koyuyoruz. Yıl içerisinde öğrenci buraya kaydoldu, yıl içerisinde 3 defa derse gelmezse kaydı silinir! Ama velinin haberi varsa hiçbir problem olmaz. Öyle öğrenciler görüyoruz ki mesela evden çantasını alıp çıkıyor, kursa gidiyorum diyor evine ama buraya gelmiyor. Biz burada günlük yoklamalar alırız, bire bir telefon ile görürüz, anlık mesajlar atarız, bu işi bizzat kendim yaparım. Çünkü o kadar çok örneklerle karşılaşıyoruz ki öğrenci annesinin tel numarası yerine arkadaşının tel numarasını veriyor. Velisinin bilgisi olmadan hiçbir öğrenci ders saatinde dışarı çıkamaz.
Kara kalem resim çalışması kursu veriyorsunuz, teknolojiyle alakalı olmayan bir alandır resim kursu. Öğrencilere bakıyoruz ve hemen hepsi genç nesil. Bunlar teknolojiyle uyumlu ve barışık nesiller. Bu durum eğitim verme noktasında size, eğitim alma noktasında da öğrencilerinize zorluk doğuruyor mu?
Kesinlikle her hangi bir zorluk olmuyor. Çünkü teknolojiyi yakından takip edip ve görsellikle alakalı olarak gençler daha fantastik ve bilim kurgu yönüne eğiliyor. Akıllı telefonlar kullanıyorlar. Bir öğrencim vardı ismi Bekir, Samsun’da resim öğretmenliği okuyor. Babası 2 yıllık bir bölüme yollayacaktı dedim ki, ‘Bence göndermeyin’ dedim. Babası da bana, ‘Hocam Bekirin hiçbir yeteneği yok´dedi. ‘Çocuğu bir göreyim’ dedim. Çocuk bilgisayar bölümünden mezun, bu bölümden mezun olanların hızlı düşünme yeteneği vardır. Çocuk geldi buraya baktım, ‘Bekir 2 yıllığa gitmesin’ dedim. ‘Hocam yapamaz bu çocuk’ dedi. İlgilenilmemiş, önüne örnekler alınmamış. Bununla ilgilendik ve 6 ayrı Üniversite kazandı ve şu anda Samsun’da resim öğretmenliği okuyor. İlgilenmezsek bir şey olmazdı ama ilgi görüyorsunuz neler getirdi.