Saartjie Baartman…

Abone Ol

Yani dünyada nerede ne olmuş, insanlık tarihi nelerle yazılmış onu görüyor, öğreniyoruz.

Ben de ilk kez okudum ve insanlığımdan utandım. Eminim sizler de utanacaksınız.

Bu kulaklar daha neler duyacak, bu gözler daha neler görecek diyeceksiniz.

Saartjie Baartman…

Hikayenin kahramanı… Aslında gerçek yaşanmış bir olayın acı kahramanı…

Bu yanda fotoğrafını da gördüğünüz Saartjie 1789 yılında Güney Afrika'da Khoikhoi kabilesinde dünyaya gelmiştir. Ailesini kaybettikten sonra Cape Town'daki bir çiftlikte hizmetçi olarak çalışır. Genç bir kızken sömürgeci Hollandalıların ilgisini çeker ve Alexander Dunlop adındaki bir doktor asker tarafından çok para kazanacağı vaadiyle kandırılarak 19 yaşındayken Avrupa'ya götürülür.

Bu subayın kendisine ilgi göstermesinin sebebi basittir; Saartjie Baartman hiçbir Avrupalıya benzememektedir. Ait olduğu kabilenin genetik özelliklerini taşıyan kadının 1.60 boyu, oldukça çıkıntılı büyük kalçası ve sarkmış devasa bir cinsel organı vardır. Kabile kadınları tarlada çalışırken bebeklerini kalçalarında taşıyordu. Bu vücudun eğlence ve bilim alanında ilgi göreceği fikrine sahip olan subay, onu ilk olarak Londra'ya götürdü. 1800'lerin modası olarak bir ucube gibi müzelerde ve sirklerde sergilenen Saartjie Baartman, kısa sürede çok ilgi çekti. Dar kıyafetler giydirilerek, yüzü boyanan, tüyler takılarak dans ettirilen kadın, kendisini izleyenler tarafından sürekli hakaret ve tacize maruz kaldı.

Londra'daki gösterilerinin ardından Paris'te bir vahşi hayvan bakıcısına satılan Saartjie Baartman, burada da bir hayvanmış gibi davranışlara maruz kalır. Paris'te kendisine hakaret eden beyaz adamların karanlık fantezilerinin kurbanı olur. Para karşılığı erkeklere satılmaya başlanır. Bu insanoğlunun ne kadar ikiyüzlü olabildiğinin bir ispatı niteliğinde. Bir hayvan gibi gördükleri bu Afrikalı ile cinsel ilişki yaşamak için birçok beyefendi sıraya girer.

Saartjie Baartman, henüz 23 yaşındayken alkolizm ve yaşadığı acıların etkisiyle hayatını kaybeder. Zengin biri olarak vatanına geri dönme hayalleri son bulur. Ancak ölüm bile onun için huzur anlamına gelmez. Bu zavallı genç kadının ölüsü dahi insanların elinden kurtulamamıştır. Meşhur kalçası ve cinsel organı kesilmiş, özel sıvılarla dolu kavanozlarda saklamıştır. Vücudunun geri kalanı ise mumyalanarak 1876 yılına kadar Paris'te bir müzede sergilenmeye devam eder. Nelson Mandela, 90'lı yıllarda bedeni vatanına geri göndermeleri için girişimde bulunur. Durumun Fransa'da yankı bulmasıyla cesedi, Güney Afrika'ya gönderilir.

Öyle işte… Medeniyler şehri dediğimiz Avrupa’nın çirkin yüzü, insanlığın yüz karası bir yaşanmış olaydı.