Şahsiyet… Söylenmesi kolay, yaşanması zordur. Herkesin dilinde ama çok az insanın ruhundadır. Bugün biri karşımıza geçtiğinde önce dış görünüşüne, sonra konuşmasına, belki de sosyal medyasına bakıyoruz. Ama aslında tüm o kabuğun ardında tek bir şey sorulmalı: “Bu insanın şahsiyeti var mı?”
Şahsiyet dediğimiz şey, insanın iç sesiyle dış yüzünün örtüşmesidir. Duruşudur. Menfaatle değil, ilkeyle hareket edebilme cesaretidir. Herkesin kolayca yön değiştirdiği bir dünyada, kendine sadık kalma becerisidir. Sessiz bir vakarla, bağırmadan doğruda kalabilmektir.
Zamanla fark ettim ki insanın şahsiyeti, onun gerçek kimliğidir. Kıyafet eskir, yüz yaşlanır, unvan değişir. Ama şahsiyet? O ya gölgede bile dimdik durur ya da daha ilk fırtınada yıkılır. Çünkü şahsiyet, sadece ne yaptığımızla değil, ne yapmadığımızla da ilgilidir. Yapabilecekken yapmadığımız kötülüklerle, kolay yoldan yürümeyi reddedişlerimizle büyür.
İnsan yaş aldıkça bazı şeyler netleşir. Gençken önemli sandığımız birçok şeyin aslında ne kadar geçici olduğunu fark ederiz. Fakat bir şey var ki, ya zamanla yerli yerine oturur ya da bizi ömür boyu eksik bırakır: şahsiyet. Eğer o karakter binası temelden çürükse, üzerine ne koyarsak koyalım sonunda yıkılır. Ama temeli sağlam bir şahsiyet, yıllar geçtikçe daha da kıymetlenir, değer kazanır.
Toplumda gördüğüm en büyük eksiklik, şahsiyetin fazlalık gibi gösterilmesi. Dürüstlük "sağlıkta işe yaramaz" denilerek küçümseniyor, onurlu duruş "inat" sanılıyor. Ne hazindir ki, kaypaklık akıl zannediliyor. Oysa şahsiyetli insan kaybettiğinde bile dik durur; çünkü ne kazandığı onu şımartır, ne de kaybettiği onu küçültür.
Şahsiyet sahibi olmak kolay değildir. Yalnız kalırsın. Sessiz kalabalıklarda bile ayakta kalmayı öğrenirsin. Ama bir gün dönüp arkana baktığında anlarsın ki, en doğru yalnızlık bile, en yanlış kalabalıktan daha değerlidir.
Sonuçta hepimiz geçici bir hayatın yolcusuyuz. Bir gün her şey biter; görevler, başarılar, servet... Geriye bir iz kalır. O iz, ayakkabının değil, şahsiyetin izi olsun. İnsanlar adımızı andığında “iyi biriydi” demeleri değil, “dik durdu, eğilmedi” demeleri dileğimiz olsun.
Çünkü en değerli miras, geride bıraktığımız şahsiyetimizdir.