Hayat, çoğu zaman maskelerin ardında geçer; herkes bir şekilde görünmek ister ama samimiyet içtenliktir
Samimiyet, kalbin diliyle konuşmaktır. İçtenlik, hiçbir hesap gütmeden, karşılık beklemeden, insanın en çıplak hâliyle var olmasıdır. Hayat, çoğu zaman maskelerin ardında geçer; herkes bir şekilde görünmek ister ama samimiyet, görünmenin değil, gerçekten “olmanın” hâlidir.
Bir söz samimiyetle söylendiğinde, süslü kelimelere ihtiyaç duymaz. Çünkü kelimelerden önce kalbin titreşimi karşıdakine geçer. Bazen bir tebessümde, bazen içten bir “nasılsın” sorusunda kendini gösterir. O anlarda insanlar aralarındaki duvarları yıkar, ruhlar birbirine dokunur.
Ne yazık ki çağımız, çoğu zaman samimiyeti törpülüyor. Gösteriş, hız, çıkar hesapları arasında saf bir içtenlik bulmak zorlaşıyor. İnsanlar birbirlerini tanımadan yargılıyor, kalplerini açmadan yaşıyor. Oysa samimiyet, en büyük güven kapısıdır. Bir dostun yanında kendin gibi olabiliyorsan, maskesiz, filtresiz durabiliyorsan, işte orada gerçek bir bağ vardır.
Samimiyetin güzelliği, kusurları bile değerli kılmasındadır. Çünkü içtenlikte yapmacıklık yoktur; yanlış da olsa doğrudan gelir. Kalpten gelen söz, kalpte yankı bulur. Belki de bu yüzden en derin dostluklar, en gerçek aşklar, en sağlam bağlar samimiyetin üzerine kurulur.
İçtenlik insanı yüceltir. Çünkü samimi olan kişi, önce kendisine dürüst davranır. Kendi eksiklerini kabullenir, yalanın gölgesine sığınmaz. Samimi bir insanın bakışlarında güven, sesinde huzur, elinde sıcaklık hissedilir.
Hayatın tüm karmaşası içinde, samimiyet bize en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyi hatırlatır: Gerçekten anlaşılmak. Çünkü anlaşılmak, sevilmenin bir başka adıdır.
Ve belki de şunu unutmamak gerekir: Samimiyet, içtenliktir; içtenlik ise insanı insana bağlayan en saf köprüdür.