Üstelik Suriye’den Adana’ya, yani ölümden kaçıp yeni bir hayat kurma hayaliyle gelmiş bir abimi… Ama işten çıkıp evine giderken, alkollü bir sürücü hayatını oracıkta aldı onun. Hem de feci şekilde…
Babamın ve amcalarımın çok sonradan anlattığına göre kafası ezilmiş ve tanınmayacak haldeymiş. Üç küçük çocuk, gencecik bir adam, gözü yaşlı karısı… Ve onu, çarptıktan sonra oracıkta bırakıp ölüme terk eden bir vicdansız…
Hala gecenin bir yarısı telefonum çaldığında yüreğim titrer, ağzım kurur.
Ölüm böyledir çünkü, ağzı kurutur.
Kupkuru ve sade bir cümle.
‘’ O öldü. ‘’
Sonrası…
Sonrasını anlatayım. En küçük oğlu daha bebek olduğu için hiç hatırlamadı ve hiç hatırlamayacak babasını.
Ortanca oğlu belki yarım yamak… ‘’Aslında şuna da benziyordu, belki şunu da seviyordu ‘’ diyecek ve yarım yamalak hatırladığı babasını her gün yeniden çizecek kafasında. Her defasında bambaşka bir insan olarak…
Bir büyüğü ise çok net hatırladığı için babasını, aklı bir şeylere erene kadar, kocaman bir ‘’ Gitti baban ama gelecek. Hatta sana ne istersen alacak.’’ yalanıyla birkaç senesini daha geçirecek.
Anne ise…
İçindeki ve dışındaki terazinin kefeleri şaştığı için bazen çok sinirli, bazen çok duygusal ve gözlerinde, sadece acısını bilenlerin görebildiği derin bir hüzün…
Bir kaza bir hayatı böyle alt üst ediyor işte.
Şimdi gelelim, 59 yaşındaki bir baba ve 16 yaşındaki gencecik kızın ölümüne sebep olan öykü yazarı Emrah Serbes’e ve sosyal medyadaki psikolojisi bozuk fedailerine…
Bildiğiniz üzere, Emrah Serbes, 22 Eylül 2017 tarihinde, İzmir-Aydın otoyolunda kendisinin kullandığı araçla yaptığı kazada 59 yaşındaki bir baba ve 16 yaşındaki gencecik kızın hayatını kaybetmesine sebep oldu. Anne ise şuan yoğun bakımda.
Olayın yaşandığı esnada suçunu itiraf etmeyen ya da edemeyen bilemiyorum, Serbes’in yerine arkadaşı cezaevine gönderildi.
Neden? Sırf arkadaşını çok sevdiği için… Yahu bir ailenin cinayetini üstlenmek nasıl bir dostluk gösterisi olabilir ki?
Serbes’in ilk etapta yaşadığı şoktan dolayı suçu kabullenmemesi takipçileri tarafından normal karşılanırken, aynı şoku yaşaması gereken yakın arkadaşının bu suçu üstlenmesi de aynı şekilde doğru mu? ‘’Bak abi, insanlık ölmemiş’’ diyenler; arkadaşını cezaevine gönderdikten sonraki bir haftayı atlatabilen bu adam, yaşadığı vicdan azabını bir mektuba yazıp sonra onu twitterdan neden paylaşıyor? Git karakola, varsa avukatınla konuş yani hukuki prosedür neyse başlasın. Ya da arkadaşım suçu üstlendi, tribünlerden tanırım, arkamı kollardı vs. Artık yaşamayan bir ailenin yakınları için bu kof sözlerin hiçbir anlamı yok. Hem trafik suçu hem yalan beyan verme hem de kandırma suçu var ortada. Yani kalkıp bir hafta sonra twitterdan mektup yayınlayıp teslim oluyorum demek suçunu hafifletmemeli.
Başta da söylediğim gibi ben çok sevdiğim bir yakınımı aynen bu şekilde kaybettim. Aynı şekilde, sonradan duyulan bir vicdan azabı ne o kadının hüznünü sildi ne de yetimlerin babalarını geri getirdi.
Her şeyin şova dönüştürüldüğü ve zaten yapılması gerekeni yapana, artık acınası bir şekilde hayret nidaları attığımız canım ülkemde, dilerim ki en kısa zamanda adalet yerini bulur.