Veri Kadar Konuş: ‘Panel’ Gerçeği, Dijital İstismar ve Türkiye’nin Karanlık Aynası

“Benim hakkımda bu kadar şeyi nasıl bilebilirler?” Bu sorunun cevabı artık ne teknoloji şirketlerinde, ne devlet arşivlerinde, ne de gizli istihbarat dosyalarında… Cevap artık çocukların parmaklarında, gençlerin klavyelerinde, yaşlıların bile haberi olmadan açıkta bıraktığı dijital ayak izlerinde.

Abone Ol

140journos’un Panel belgeseliyle birlikte bir kez daha görüyoruz ki; Türkiye, veri güvenliği konusunda sadece geride değil, kontrolsüz. Ve bu kontrolsüzlük sadece kişisel mahremiyetimizi değil, bizzat toplumsal sağlığımızı tehdit ediyor.

Bir Ülkenin Verisi 15 Yaşındaki Bir Çocuğun Parmaklarında

Geçtiğimiz yıl yaşanan akıl almaz bir olayda, henüz 15 yaşında olan bir çocuk Sağlık Bakanlığı’nın sistemine sızdı. Sistemdeki güvenlik açığını kullanarak, yaklaşık 101 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kimlik, adres, telefon, hastane geçmişi ve daha fazlasını içeren devasa veri setini dışarı aktardı.

Bu veri seti yalnızca karanlık internet piyasasında satılmadı. Aynı zamanda sosyal medya platformlarında, gruplarda, özel sohbet kanallarında “bedelsiz” olarak paylaşıldı. Yani sıradan bir vatandaşın, hatta sokakta yürüyen yaşlı bir teyzenin bile özel bilgileri artık herkesin elinde.

Bu veri sızıntısıyla birlikte Türkiye’nin siber güvenlik altyapısındaki kırılganlık, hem devlete hem vatandaşlara çok ağır bir fatura ödetti. Ancak en büyük bedeli kim ödedi, biliyor musunuz?

Dijital Zorbalıkla İntihara Sürüklenen Çocuklar

Veri sızıntısı sonrasında sosyal medya platformları çocukların isimleri, adresleri ve okul bilgileriyle doldu taştı. Henüz 12-16 yaşlarında olan kız çocukları; mesaj yağmuruna tutuldu, sahte hesaplar üzerinden fotoğraflarıyla şantaj yapıldı, özel bilgileri ifşa edilerek “online linç” edildi. Bazıları okul değiştirdi. Bazıları odasından çıkamaz hale geldi. Bazıları ise… hayatta kalamadı.

İntiharlar artık sadece fiziksel şiddetin sonucu değil, dijital şiddetin de sessiz yankısı.

“Cahil” Zannedilen Çocuklar Siber Suçlu Oluyor

Bir başka trajik boyut ise; 13-17 yaş aralığındaki çocukların, “merak” ya da “özgüven gösterisi” amacıyla siber saldırılar gerçekleştirmesi. Bu eylemler çoğu zaman bilişim suçu kapsamına giriyor. Ancak çocuğun ne yaptığını tam olarak bilmediği, sonuçlarını öngöremediği ve hiçbir hukuki altyapıya sahip olmadığı gerçeği göz ardı ediliyor.

Devletin siber güvenlik altyapısına karşı işlem yapan 15 yaşındaki bir çocuk, bir anda “vatan hainliği” seviyesinde bir suçla itham ediliyor. Oysa sorun yalnızca o çocuğun klavyesinde değil; onu eğitmeyen sistemde, ona oyun zannettiren dijital kültürde.

Cinsel İstismar, Dijitalin Yeni Sınırında

Daha da karanlık bir tablo ise şu: Veri sızıntıları sonucunda çocuklara ait sosyal medya hesaplarına ulaşan kişiler, özellikle savunmasız yaş grubuna sahte hesaplarla yaklaşarak dijital istismara girişiyorlar. Bazı durumlarda çocuklara cinsel içerikli mesajlar gönderiliyor, hatta kendilerinden “fotoğraf” isteniyor.
Bu mesajların bir kısmı suç duyurusuna konu oluyor. Ancak büyük kısmı utanç, korku ve bastırmayla yok sayılıyor.

İnternetin her çöp kutusunda bir çocuğun onuru kayboluyor.

Hukuk Nerede?

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, bu tip olaylarda oldukça pasif kalıyor. Siber saldırılar sonrası “veri sorumluları” hakkında cezai işlem yapılsa bile; bunlar ne mağdurun acısını dindiriyor, ne de bir başka sızıntıyı önlüyor.
Üstelik dijital zorbalık, çocuk istismarı ve özel hayatın ihlali konularında hâlen kapsamlı bir önleyici hukuk politikası oluşturulmuş değil. Sosyal medya şirketleri ise Türkiye’de halen tam anlamıyla sorumlu tutulamıyor.

Sonuç Yerine: Hepimiz ‘Panel’ Olduk

Panel belgeseli; yalnızca bir felaketi değil, onun normalleşmesini de gösteriyor.
Bugün Türkiye’de dijital kimlik diye bir gerçek var. Ama bu kimlik ne korunuyor, ne denetleniyor, ne de anlaşılabiliyor.

Çocuklarımıza kod yazmayı öğretmeden önce dijital etik öğretmemiz gerekiyor.
Veri güvenliği yalnızca mühendislik değil, insan hakları meselesidir.
Ve bu ülkede hiçbir çocuk, ne klavye başında suçlu ilan edilmeli…
Ne de bir ekranın arkasından utançla susturulmalı.

Çünkü veri yalnızca bilgi değildir.
Veri, çocuğun geleceğidir.
Veri, kadının onurudur.
Veri, milletin iradesidir.
Ve bu irade, algoritmalara emanet edilemez.

Av. Mustafa ERKULU