Geliyor gelmekte olan diye başlamıştık. Bu bir yandan gerçekleşiyor. Ama öte yandan her şey gelip geçiyor.

Bu iki yazının arasında hararetle tartışılan ve beklenen yerel seçimler gerçekleşti. Bereketiyle Ramazan ayı geldi geçti. Ardından kazasız belasız bayram geçti.

Geleni beklemek belki biraz gergin, belki biraz heyecanlı ama sayılı gün geçiyor. Beklediğimiz gün nihayet geliyor. Ne getireceğini bilemiyoruz. İstediklerimize ulaştıklarımız, beklediklerimize kavuştuklarımız da oluyor. Ama bazen hiç ummadığımız sürprizlerle karşılaşıyor, hayal kırıklığına uğruyoruz.

Zaten hayat gelip geçici. Buna rağmen hayatın gelip geçtiğini göremiyoruz. Günübirlik heyecanlar, yarına kalmayacak meseleler yüzünden birbirimizi hırpalıyor, hatır gönül yıkıyor, kalp kırıyoruz. Sanki hayat memat meselesi haline getirdiğimiz günlük problemler hiç geçmeyecekmiş gibi, yarın gündemimiz tamamen değişmeyecek gibi.

Ayrıntıya girmiyorum, arif olan anlar diye. Ama en çok gündelik siyaset üzerinden birbirimize saldırıyoruz. Haksızlık ediyor, hakaret ediyor, hararetle tartışıyoruz. Sanki bizi çileden çıkaran hadiseler bir hafta sonra hatırlanacakmış gibi.

Bir de hafızamızda düşmanlıkları, zamanında gelip geçmiş tartışmaları canlı tutuyoruz. Ama hafızamız da dürüst değil. Karşımıza saldırmak için gereken malzemeyi saklıyor sadece. Aynı hatayı savunduğumuz taraf yapmışsa onu unutuyoruz. Hatırlatıldığında da o kadar önemli değilmiş gibi hafifletici sebepler buluyoruz.

Bazen adaletle, sükunetle bakınca şunu görebiliyoruz. Aslında doğrularımız, değerlerimiz, düşüncelerimiz bizi biz yapmak için taşıdığı önemi yitiriyor. Sadece kavga etmek için bahane olarak kullanıyoruz sanki. Öyle bir saçmalığa dönüşüyor ki taraftarlığımız ve karşıtlığımız, karşımızdaki varlığını değiştirse veya mevzi değiştirse burnumuzun üstüne yere çakılacağız. Adeta tüm varlığımızı tam karşımızdaki cepheye borçluyuz. Düşmanımız ve düşmanlığımız olmasa yok olacağız.

Oysa hayatın gelip geçtiği gibi düşmanlıklar ve dostluklar da gelip geçici. Birgün yüzyüze bakabilme imkanımız, bir gün kol kola girme ihtimalimiz var. Bu ihtimali günbegün elimizin tersiyle iterek nereye kadar gidebileceğiz acaba?

Hayat dahil herşeyin gelip geçiciliği içerisinde, bu kubbede baki kalan bir hoş seda istemek çok şey mi?