Dağlık veya küçük parsellerden ibaret tarlalara sahip olan köylerde yaşamakta olan insanlarımız için aile ve fert başına yeterli sayılabilecek bir gelire sahip olabilecekleri ürün ve üretim metotları konusunda Devletten hem danışmanlık, hem de yatırım sermaye desteği almaları şarttır. Bu bölgelerde yaşamakta olan insanlarımıza nakit para vererek “git kazan, ondan sonra yıldan yıla borcunu” metodu çok yanlış bir metottur. Aksi halde verilen para ya oğula düğün, ya kıza çeyiz ya da hiç gerekmediği halde yenilenen traktöre sarf edileceği için hedeflenen maksada hizmet etmez. Bu bölgelerde yaşamakta olan üreticilerimize balık vermekten ziyade balık tutmayı öğretmek gerekir. O bölge, hayvancılığa müsaitse gebe düve veya damızlık koyun verilirken sulayabileceği alanlarda da yem bitkilerini daha rantabl ve yüksek kalitede üretebilecekleri için yüksek verimli tohumlar verilmeli, ürünlerini de rahat ve güvenli bir şekilde pazarlayabileceği pazarlama imkanları oluşturulmalıdır.
Dağlık olmayıp geniş arazi parsellerine sahip ancak sulama imkanları olmayan ya da 200-250m derinlikteki kuyulardan su çıkararak üretim yapmakta olan bölgelerimizin de Devlet tarafından yapılacak olan sulama yatırımlarına ihtiyaçları vardır. Bu bölgelere kurulacak olan sulama sistemleri şayet mümkün olabiliyorsa basınçlı yeraltı sulama sistemlerine, ya da güneş ve rürgar enerjisinden istifadeli sulama sistemlerine sahip olması gerekir. Bu bölgelerimizde yılı kurtarmanın telaşındaki üreticilerimiz, yer altı su rejiminin bozulacağının, kuyu çevresinde oluşacak yer altı boşluklarında çökmeler sonucu tehlikeli obrukların oluşacağının farkında olamazlar. Maalesef Konya ilimiz çevresindeki tarım alanlarında günden güne artan obruk oluşumları tehlike sınırlarına dayanmış bulunmaktadır. Bu bölgede yaşamakta olan çiftçilerimiz tarlasını sürerken her an oluşabilecek bir obruk ile toprak altında kalma tehlikesi ile iç içe yaşamaktadır. Bu bölgelerimizin yakınlarından geçip, denize akan nehir ya da ırmaklarımızın sulanacak olan arazi ile arasındaki kot farkının düşürülerek sularının bu verimli alanlara akıtılması şarttır. Bu tür yatırımlar için harcanacak olan, kaynak, ürün ve üretim arışı olarak fazlasıyla ulusal ekonomide kazanca dönüşecektir. Taşımakta olduğu suyun, sulamaya uygun olmadığı ırmakların dahi sularının tatlı su takviyesiyle tarımsal sulamaya uygun hale getirilmesi mümkündür.
İlimiz çevresinden canlı bir örnek vermek gerekirse on yıl pancar bölge müdürlüğünü yapmış olduğum Sarıoğlan ilçemizde Kesdoğan baraj suyunun kapalı ve basınçlı sistem ile tarım alanlarına ulaşımı sonunda geçmiş yıllarda dekarı 2000 Lirada satılmaya çalışılan tarlalar, günümüzde satılmadığı gibi, satmak isteyenler de dekarına 10 000TL’den fazla para istemektedir. Projesi yapıldığı halde halen hayata geçirilemeyen Zamantı Bahçecik sulama sisteminin Palas ve Büyük Tuzhisar ovasına halen su taşıyamamış olması nedeniyle tarımsal faaliyet durma noktasına gelmiştir. Görev yaptığım yıllarda bu her iki kasaba arazilerine açılmış olan yüzey sondaj kuyuları, son yıllarda mevsimlerim kurak geçmesi sonucu maalesef sulamaya yeterli suyu verememektedir. Zaten o yıllarda da kendilerine açılmış olan yüzey sondaj kuyularının kendilerini 2-3 yıl idare edeceğini, sonrasında ise Zamantı Bahçecik sulama projesinin aktif hale getirilmesiyle su sıkıntılarının kalmayacağını ifade etmiştik ancak projenin inşa süresinin uzaması, bu alanlardaki üreticilerimizi mağdur etmiş ve yüzey sondaj kuyularının açıldığı yıllardaki kadar pancar ve diğer sulanabilen tarım ürünlerini yetiştiremedikleri görülmektedir. Durum böyle olunca, Palas ve Büyük Tuzhisarda 200-250m derinlikteki kuyulardan çıkarılan sular ile hayvancılığın devamını sağlayabilecek yonca ve silaj mısırı ekilmekte, üretici sulamada kullandığı mazot ve elektrik enerjisine çok yüksek bedeller ödemektedir.
Ülkemizin hangi yöresi olursa olsun sulu tarım yapıldığı takdirde üreticilerimiz toprağına sımsıkı sarılmakta, terör ve benzeri belalar ile karşılaşmadığı sürece yaşamakta olduğu alanları terk etmemektedir. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yaşamakta olan halkımız, terörün yaygınlaşmadığı yıllarda doğal yemleme imkanlarıyla otlaklardan istifade ederek karlı ve avantajlı bir şekilde hayvancılık yapmakta ve Et ve Balık kurumunun da aktif olduğu yıllarda et fiyatları, günümüzdeki kadar yüksek olmamaktaydı. Maalesef vaktiyle yayla ve mezralarda hayvan yetiştirmekte olan köylülerimizi bu bölgelerden uzaklaştırarak bölge insanının aç ve çaresiz bırakmayı ve bu şekilde onları kötü emellerine alet etmeyi hedefleyen küresel güç piyonları teröristler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan insanlarımızın hayvancılık yapmalarını engellemektedirler. Tüm hızıyla devam etmekte olan terörle mücadele sayesinde şer odaklarının piyonlarının tamamı etkisiz hale getirildiğinde bu bölgelerdeki üreticilerimiz de rahat bir nefes alacaklardır.
Özetle ifade etmek gerekirse suyun ve güvenliğin olduğu yerlerde üretim ve kazanç da olacak, insanlarımız o zaman daha mutlu ve refah içinde yaşayacaklardır.