Neyse o zaman bir sempati olmuştu bu yazar bende ancak şimdiye kadar okuma fırsatı bulamamıştım. 2020’de okuduğum kitapları instagramhikayemde sıralarken kıymetli dostum Kübranur Alkan’dan yılın üçüncü kitabı olarak Hasan Ali Toptaş, ‘Kuşlar Yasına Gider’ adlı kitap teklifi geldi.
Eeee içimde de bir sempati olan ve ertelediğim bu yazarı okumak için koşup aldım kitabı...
Yazım dili ve akıcı Türkçesi ile sizi etkisi altına alacak kitabın daha 20. sayfasında bir iç çektim. Kitabın konusu ‘baba’ydı...
Bu kitabın kahramanları ve hikayesi acaba yazarın gerçek hayatı mı? diye bir sorgulatıyor ama onun da cevabını sona doğru Toptaş’ın sözlerinden okuyalım.
Kaza sonucu bacağını kaybeden bir baba daha sonra farklı hastalığa yakalanıyor ama kahramanımız babasının sağlığı için çok mücadele ediyor...
Çok fazla ipucu vermeyeceğim ama romandaki ecel atı, o babanın tüm babalara benzeyen huyları, Anadolu kadını olan annenin müthiş fedakarlığı beni derinden etkiledi. Bir de kahramanımızın yolculuklarında dinlediği türküler, siz de kitabı okurken kendiliğinden o türküleri açıp müzik eşliğinde kitabı okumaya devam edeceksiniz.
Ve sanırım kitabın sonunda istemsizce kapağını kapatır kapatmaz hıçkıra hıçkıra ağlayacaksınız...
Sözü daha fazla uzatmadan Hasan Ali Toptaş ile 2018’de gazetemizde yayınlanan röportajda Fatma Admış soruyor Toptaş’a: “Kuşlar Yasına Gider” kitabınızı yazmadan önce babanız vefat etmiş. Bu kitapta da ailesi Denizli’de, kendisi Ankara’da yaşayan bir karakter görüyoruz. Aslında edebiyat dünyasının vazgeçilmez temalarından biridir, “baba-oğul” ilişkisi. Hem kitabın içeriği hem de hayatınıza bakacak olursak şunu söyleyebilir miyiz: Bu kitap sizin babanızla ilgili mi?”
Toptaş şu muhteşem cevabı veriyor: “Bana göre bir roman karşısında en perişan okur, o romanın yazarıdır. Çünkü yazar, o romanı yazarken birkaç tane kurgu hazırlamıştır. O kurgular arasından en iyisi diye birini seçmiştir. Ama birini seçerken öteki kurguları unutması mümkün değildir. Yazdığı sayfaları çöpe atsa bile... Bazen de bazı şeyleri yapmayı amaçlayıp yapamamıştır. Ve hala yaptığını sanıyordur. Bir de yapmayacağım diyerek farkında olmadan yaptığı şeyler vardır. Mesela eserdeki bazı güzellikler farkında olmadan gelişir. Ki zaten edebiyat, aklın menzilinde olan bir şey değildir. Bu, bir sandalye üretmeye, bina yapmaya ya da elbise dikmeye benzemez. Elbette akıl edebiyata ya da diğer sanat dallarına dâhildir, ama sanat aklı da geride bırakıp sezgiyle ilerleyen bir şeydir. Yani bu yüzden, bir romancıya roman hakkında hiçbir şey sormamak gerekir. Çünkü romanın son cümlesi yazılıp nokta konduktan sonra o roman tekemmül etmiştir. Tamamlanmıştır ve tamamlanan roman artık konuşur. Roman ne konuşuyorsa doğru olan da odur.
Bu soruya yazar olarak değil de nacizane bir okur olarak cevap vereyim. Bence yazar, Kuşlar Yasına Gider’deki anlatıcının (ki o da bir yazar) kendisi sanılması için bile isteye okurum önüne kendi hayatına dair herkesçe bilinen bazı bilgileri serpiştiriyor. Denizli’li olması, yazar olması, Sonsuzluğa Nokta romanının babanın telaffuz hatası yüzünden Noktanın Sonsuzluğu olarak verilmesi vs. bunlar kasten yapılan şeyler. Çünkü burada bir tuzak var. Eğer yazarın önümüze koyduğu yemlere bakarak biz, “ Bu yazarın kendi hikâyesi” dersek kitabın içindeki çarpık bir bakış açısına sahip olan akademisyenden bir farkımız kalmaz.”
Son olarak her zaman yaptığım gibi kitapta beni etkileyen bazı cümleleri sizler için not aldım. İyi okumalar dilerim...
Babalar alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.
Ona, kendini anlatmak için hayat bazen beklediğimizden hızlı davranıyor diyecektim ama vazgeçtim. O sırada bu cümle, fazlasıyla anlam yüklediğimiz boş sözlerden biriymiş gibi geldi bana.
Karanlığın içinde duran başka bir karanlık...
Konuşmak iyi gelmişti aslında, dağılmamış olsa bile ruhumdaki bulutların rengi biraz değişmişti...
Bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor.
Yahu, dedi babam hıçkırıklarının arasından; o insanların yüzleri var ya yüzleri, dağıttıkları çaydan daha sıcaktı.
Demek senin gözünün içine baka baka aldattı ha, dedi bana dönerek yeniden; bir şey söyleyeyim mi,sana da zaten aldatılmak yakışırdı oğlum.
Birisi önümde durup, hüküm Allah’ın, başın sağ olsun, dediğinde babam yeniden ölüyordu çünkü. Sonra bir başkası geliyor yeniden, bir başkası geliyor yeniden, yeniden, yeniden ölüyordu.