Bazen insanları uzaktan severiz ama onlar bunun farkına varamazlar. Bazen de hayatımız hep birilerinin ardından koşmakla geçer onlar gene bunun farkına varamazlar. Ana evladı bekler, evlat sevdiğini bekler, sevdiği zamanı bekler, zaman zamanı bekler. İnsan en çok mutluluğu bekler, ama neyin kendisini mutlu edeceğini keşfetmekle meşguldür sürekli. Kimi zaman bildiğini sanar, kimi zaman bilmediğini düşünür ve kendisini mutlu edecek şeyi arar, arar, arar, bekler, bekler durur. Belirsizlik hali...! Beklemekle; yanlışın kendimiz olduğu bir tokat gibi suratınıza çarptımı hiç. Sabrınızın sınandığı, duygularınızın hırpalandığı, zaman içindeki kör kuyunun dibini gördüğünüz, kendinizi hep ertelediğiniz ve beklemekle her şeye geç kaldığınız. Bütün cümlelerin “belki bİr gün...” ile başladığı ve sonunun gelmediği durumdur. Cümle sonundaki üç nokta doldurmak istenilir ama nedir ki o şey?
Beklemek yorucudur, bazen de çok acıdır. Renkli dünyanın tüm renklerinin yok olmasıdır. Kim yok ediyor bunları... Biz...! Yaşama hazırlanmak konusunda çok iyiyiz ama yaşamak konusunda çok da iyi değiliz. Hayatımızdaki hiçbir aşamanın garantisi yoktur değil mi? Belki de elimizde yaşamak için şu an vardır kim bilir? Bunun farkına varmak ayrı, farkına varıp harekete geçememek ayrı bir evre olarak değerlendirilmelidir illaki.
Basit kararlar=zor yaşam...
Zor kararlar=basit yaşam...
Biz sevgimizi bekleterek gösterememekteustayız ve duygularımızı gizlemekte özellikle. Erteliyoruz, bahaneler sunuyoruz kendimizce kendimize. Hırçınlığımızı öfkemizi gösterirken başarılıyızda, sevgi ve ilgimizi göstermekte sınıfta kalıyoruz taa ki kaybedene kadar.
Şimdi bırakın her şeyi... İçindeki kelebeği, beynindeki fikri, zihnindeki zor kararları, cebindeki harcamaya korktuğun parayı... Bekletmeye değer mi...? Değmez Azizim değmez.
Saygı ve sevgilerimle...