Bahçenin yaşlı bahçıvanına aşık olmuş. Yüzlerce çiçeğin arasından sadece kendisi ile ilgilensin, suyunu döksün istiyormuş. O kadar çiçeğin arasından kendisini bir gün görür umudu ile bekliyormuş. Bahçıvanın diğer çiçeklerle ilgilenmesini kıskanıyormuş. Zaman geçtikçe aşkın ağırlığını taşıyamaz olmuş. Boynunu bükmüş. Bahçıvanı göremesede sadece sesini duyuyormuş. Papatyaya, bahçıvanın sesini duyması bile yetiyormuş. Bir gün bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış. Papatyanın zayıf gövdesinin yanına toprağa bir sopa sokarak, papatyanın gövdesini bağlayarak sağlamlaştırmış. Papatya bahçıvanı tam olarak göremese de bu yaklaşımından dolayı bahçıvanı daha da çok sevmiş. Aradan uzun bir süre geçmiş. Bahçeye gelen giden oluyormuş. Bahçıvanın sesini de duymuyormuş artık. Bir gün bahçe hortumunun su sesi duyulmuş. Çok heyecanlanmış. Bir de bakmış ki genç bir bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış. Sen ne güzel açmışsın böyle, ama gövden seni taşıyamaz hale gelmiş demiş. Ve bahçe makasıyla papatyanın kafasını kesivermiş. Yaşlı bahçıvanı neden sevdiğini işte o zaman anlamış. “Her şeye rağmen yaşlı bahçıvan emek vermişti” diyerek, sevginin emek olduğunu anlamış.

Papatyam...

Seni görmem dokunmam için kırlara çıkmam yeterliydi.

O’nun beni sevip sevmediğini bana bir tek papatyam söyledi.

Sade ve gösterişten uzak saflığınmıydı yeten.

Ulaşımının hiç zor olmaması mıydı, nazlanmadan.

Baharımın, aşkımın, güzelliğin en olumlu düşüncelerine şahitlik edeni miydi?

Onca samimiyetsizliğe rağmen samimi olanı mıydı...

Sevgiyi anlatmanın en güzel yolu çiçeklerden geçermiş.

Çiçeklerin aşkı, sevgiyi fısıldayan dilleri çoğu sevdalıyada yol gösterirmiş.

Mevsimlerden papatyayı severim.

Sonra seni...

Sonra yine seni...

Ve hep seni...

Cemal Süreyya

Saygı ve sevgilerimle...