Belki de artık yönetenlerin değil, yönetilenlerin sesini yükseltme zamanı geldi. Çünkü markette sepete değil, cebe bakarak alışveriş yapan bu halk; neyi hak ettiğini, ne kadar yorulduğunu çok iyi biliyor ama yöneticiler vatandaşın, esnafın, çiftçinin, emeklinin, çocuk okutan ailelerin halini bir türlü görmüyor…
Kayseri’de artık sokağa çıkmak bile bütçe hesabı gerektiriyor. Pazarda bir kilo domatesin, kasapta yarım kiloluk etin, otobüs biletinin fiyatı her geçen gün değişiyor. Vatandaşın diliyle konuşmak gerekirse, “para aynı para ama fiyatlar uçuyor.” Eskiden maaşlar ayı çıkarırdı, şimdi haftayı çıkarırsa şükrediliyor.
Sokakta konuşulan tek şey artık geçim. Çay ocağında oturan emekli de, tezgâhının başındaki esnaf da aynı cümleyi kuruyor: “Yetişemiyoruz.” Kayseri gibi üretim gücü yüksek bir şehirde bile bu kadar çaresizlik hissediliyorsa, küçük ilçelerde halin ne olduğu düşünülmek bile istemiyor insan.
Belediye zam üstüne zam açıklarken, ulaşım ve su fiyatları da vatandaşın belini büküyor. Ulaşımda “yakıt arttı” deniliyor, pazarda “hal fiyatı yükseldi”. Peki bu zincir nereye kadar uzanacak? Kayseri gibi bir şehirde halkın neden her geçen gün neden daha çok geçim sıkıntısı çektiğini anlayamıyor insan.
Kayseri’nin en çok konuşulan özelliği, çalışkan insanıdır. Ancak artık o çalışkanlık bile yetmiyor. Üretmek kazandırmıyor, emek değerini bulmuyor. İnsanlar geçim derdinden sanatı, kültürü, hatta hayal kurmayı bile unuttu.
Belki de çözüm, birbirimizi yeniden duymakta. Yönetenin de yönetilenin de aynı sofrada oturduğunu hatırlamakta. Çünkü bu şehir, ancak herkes aynı lokmayı paylaşabildiğinde yeniden huzur bulacak.