Her milletin tarihinde bir dönüm noktası, bir yeniden doğuş anı vardır. Türkiye Cumhuriyeti için o an, 1923’tür. Ve o yeniden doğuşun kalbinde, bir isim vardır: Mustafa Kemal Atatürk.

Atatürk’ü anlamak, yalnızca askeri zaferlerini ya da devrimlerini bilmekle olmaz. Onu “sonsuz lider” yapan şey, milletine duyduğu derin inançtır.
O inanç, Çanakkale’de “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” derken ki cesarette vardır. O inanç, Sakarya’da geri çekilmeyen bir ulusun onurunda, Cumhuriyet’i kurarken “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünde gizlidir.

Atatürk, bir kurtuluşu yalnızca toprak için değil, zihinler için başlatmıştır. Onun mücadelesi, bir milletin “kendi kendini yönetebilme” iradesini kazanma mücadelesidir. İşte bu yüzden onun liderliği bitmez, tükenmez, zaman aşımına uğramaz. Çünkü o, bir makamın değil, bir fikrin lideridir.

Bugün Atatürk’ün adını anarken, sadece bir tarihi değil, bir yaşam felsefesini de hatırlarız.
O, bilimi rehber edinmiş, eğitimi bir milletin kurtuluş anahtarı olarak görmüştür. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” derken, aslında bugünün dünyasına ışık tutmuştur. Kadınların toplumdaki yerini güçlendiren, laikliği koruyan, sanatı yücelten, üretimi teşvik eden her adımıyla çağının ötesine geçmiş bir liderdir.

Atatürk’ün en büyük başarısı, kendinden sonra gelecek nesillerin onu bir “put” olarak değil, bir “örnek” olarak görmesini sağlamasıdır. O yüzden biz onu sadece heykellerde değil, gençlerin gözündeki ışıltıda, öğretmenlerin sabrında, çiftçilerin alın terinde, sanatçıların üretkenliğinde görürüz.
Çünkü Atatürk’ün en büyük eseri bir anıt değil, bir milletin kendisidir.

Zaman geçer, iz kalır
Aradan bir asır geçmesine rağmen, Atatürk hâlâ bu ülkenin ortak vicdanında yaşamaktadır.
Onu seven de, eleştiren de, özleyen de aslında aynı gerçeği kabul eder: Atatürk bu toprakların yönünü değiştirmiştir. O, savaş meydanlarında kazandığı zaferleri, masa başında kurduğu fikirlerle kalıcı hale getirmiştir.

Bugün hâlâ adını her duyduğumuzda içimizde bir kıvılcım yanıyorsa, bu onun fikirlerinin diri kalmasındandır. Çünkü Atatürk, bir dönemin lideri değil, her dönemin ilhamıdır.

Bazı insanlar ölmez. Onlar, bir milletin ortak hafızasına kazınır.
Atatürk işte o insanlardan biridir. Onun yokluğunda bile varlığı hissedilir; çünkü her 10 Kasım’da suskunlaşan sokaklar, her okulda yankılanan marşlar, her kalpte hissedilen o saygı, onun ebedi varlığının kanıtıdır.

O yüzden Atatürk için “öldü” denmez. Atatürk kalplerimizde, sonsuza kadar yaşamaya devam edecek.