Kayseri’de son 4 gün içinde 3 kişi cinayete kurban gitti. Kimisi arabasında, kimisi evinin önünde, kimisi okul kapısında öldürüldü. Her biri ardında paramparça aileler, öksüz kalan çocuklar, soğumayan bir acı bıraktı. Dört günde, üç cinayet… İnsan sormadan edemiyor: Bu kadar kolay mı insan öldürmek? Bu kadar ucuz mu bir insanın canını almak?

Ne yazık ki bu tablo yalnızca Kayseri’ye özgü değil. Türkiye’nin dört bir yanında, her gün bir evin kapısı acı haberle çalınıyor. Bir ailenin ocağı sönüyor, bir annenin yüreğine ateş düşüyor. Her yeni güne bir cinayet haberiyle uyanır olduk. Öyle ki artık kimse şaşırmıyor bile; alıştık sanki bu korkunç düzene. Ama insanın ölüme alışması, insanlığın bittiği noktadır.

Anlaşılan o ki adaletin terazisi, bu ülkede uzun zamandır dengesini kaybetmiş. Suç işleyen hak ettiği cezayı almıyor, mağdur olan ise bir ömür boyu acısıyla baş başa kalıyor. “Adalet yerini bulsun” diye haykıran insanların bile gözlerinde ki umut ışığı sönmeye başladı. Oysa adalet bir toplumun bel kemiğidir; kırıldığı yerde çöküş başlar. Bugün o çöküşü yaşıyoruz.

Artık rahatça sokakta yürüyemiyoruz. Okula giderken bile iki kere düşünür olduk. Evimizin bahçesinde otururken bile içimize bir huzursuzluk çöküyor. Çünkü biliyoruz ki, hayatın tam ortasında, bir anlık öfke ya da kin uğruna, bir can daha hayattan koparılabilir. Hayatının baharında bir anne, bir öğretmen, bir öğrenci, bir çocuk… Hepsi hiç acımadan bir cinayete kurban gidebiliyor.

Gün geçtikçe içimizdeki merhamet duygusu eriyor. Birbirimize tahammülümüz kalmadı. Küçük bir tartışma büyüyüp trajediye dönüşüyor. Ama zamanında “komşusu açken tok yatan bizden değildir” anlayışıyla büyüyen karıncayı incitmekten bile korkan bizler değimliydik? Nasıl bu noktaya geldik.
Bu karanlık tabloyu değiştirmek için önce vicdanlarımızı onarmamız gerekiyor. Çünkü kanunlar tek başına yeterli değil; adalet, önce yüreklerde başlar. Hak eden neden hak ettiği cezayı almıyor diye sormaya devam edeceğiz. Ama asıl soru şu: Daha kaç kişinin canı yanacak, daha kaç evin ocağı sönecek, daha kaç çocuk babasız, annesiz kalacak?

Toplum olarak çöküşün eşiğindeyiz. Eğer adaleti yeniden tesis edemez, merhameti yeniden hatırlayamazsak, bu çöküş sadece sokakta değil, kalbimizin tam ortasında gerçekleşecek. Ve o zaman, geriye dönecek bir insanlık kalmayacak.