Bunaldık! Bu ne sıcak, off öff derken kış da geldi çattı. Bu arada okullar da açıldı. Sabahları neredeyse karanlıkta okula giden ve gidecek olan öğrencilerin durumu ise… Yazmakla bitmeyecek kadar vahim. Öğrenciler karanlıkta okula gidecekler. Eee, ne diyelim? Yıllardır bu ritüel değişmedi.

Yeni trafik cezaları çok can yakacağa benziyor.

Toplumun vazgeçilmez aktivitesi araçta telefonla konuşmak…

Dahası, mesajlaşmak veya sosyal medya içeriklerini takip etmek gibi iflah olmaz bir alışkanlığa sahibiz.

Bakalım bu amansız cezalar yurdum insanını durdurabilecek mi?

Bir de araç kullanırken sinir katsayısı tavan yapanlar var.

Aracını durdurup celalli celalli araçtan inip saldıran kesimi de unutmamak lazım.

Onların cezaları daha da can yakıcı, hatta hapislik kıvamında.

Vatandaşımız bu ceza ve yaptırımlarla umarım sakin ve kurallara uyan bir sürücü moduna geçer.

Hapislik bir yana, bu tür maddi ve hapis cezalarının hayatımıza girmesini izledikçe diyorum ki:

“Medeni toplum olmamız için illa kanunlar mı devreye girmeli?”

Bir de aylardır çalışmaları süren Hisarcık yoluna yapılan alt geçit var…

Şahsen, her gün gidip geldiğim bu yoldaki o alt geçidin manasını hâlâ çözmüş değilim.

O projenin esbab-ı mucibesi nedir, bilenler bilmeyenlere anlatır umarım.

Proje bitip yol açılınca biz de o yolu geçip göreceğiz.

Acaba o yol doğrudan Hisarcık istikametini mi rahatlatacak?

Yoksa kanal boyunda sağa veya sola dönüşleri mi kolaylaştıracak?

Henüz anlamış değiliz.

Yine o noktalarda ışıklar olacak mı, araçlar yeşil ışığı bekleyecek mi?

Yol trafiğe açılınca yaşayıp göreceğiz.

Umarız hayal kırıklığına uğramayız.

Biraz da siyasetten bahsedelim…

Siyaset mi, politika mı? Şimdilerdeki işleyiş ve icraatlar tartışılır durumda.

İnsanlar neden siyaset yapar ya da siyasetle iştigal eder?

Benim ve benim gibilerin anladığı, olması gereken şudur:

Siyaset, topluma hizmet ve kamu yararı için yapılır.

STK’lar da aynı mantıkla çalışmalıdır.

Doğrusu budur.

Peki, şu an siyasetle uğraşanlar bu esaslara uygun hareket ediyor mu?

Partilerde boy gösteren insanlar (kadın veya erkek),

Evlerini, işlerini bırakıp 7/24 parti programlarında yer alıyorlar.

Sonra bu anları resimlerle ölümsüzleştirip sosyal medyada toplumun gözüne sokarcasına paylaşıyorlar.

Sorulsa “Ne işle iştigal ediyorsunuz?” diye, birçoğunun vereceği cevabı bile yok.

Bu, sözüm ona “çok büyük insan” edasındaki bazı kesimlerin siyaset sahnesinden mutlaka bir beklentileri vardır.

Yoksa emekli bile olmayan, herhangi bir işi ya da sosyal güvencesi bulunmayan genç denecek yaştaki insanların,

Evinden, barkından, çoluğundan, çocuğundan ödün vererek bu kurumlarda neden zaman harcasınlar?

Ama siyaset sahnesinde bir yerlere gelmenin kriteri bu olmamalı.

Liyakat, illaki liyakat olmalı.

Yani eğitim, tecrübe, bilgi birikimi ve çalıştıkları alanlardaki performans dikkate alınmalı.

Denmeli ki:

“Bu insanlar siyaseten de başarılı olur, vatan ve millet için kendi çıkarını değil, toplum menfaatini gözetir.”

Ama nerede!

Elbette liyakatli siyasetçiler de var, ama az.

Sosyal medyada her yerde görünmeyi marifet sanan birçok kişi ise…

Sorulsa “Ne iş yaparsın?” diye, “A Partisi’nin veya STK’nın yönetimindeyim.” demekten öteye geçemiyor.

Mesleğini dahi söyleyemeyecek durumda olanlar var.

Siyasette “devamsızlık yapmayan öğrenci” misali her gün parti binasında vakit geçirip,

“Belki bir gün seçiliriz, geçimimizi sağlarız, yarınlarımız garanti olur.” diye hayaller kuruyorlar.

Kimileri de partileri adeta kendi işyerleri gibi görüp orada iş takipçiliği mi yapıyor diye düşünmeden edemiyorum.

Ve açıkçası, bu gibilerin var olduğuna da inanıyorum.

Yani nereden tutarsanız tutun, bir gariplik mevcut.

Nereden baksanız tutarsızlık.

Yıllardır siyaseti bilen ve siyasetçilerle yakın temas içinde olan biri olarak,

Siyasetin “yatırım malzemesi” olarak görülmesine hep tepki duydum.

Siyaset içinde veya STK’larda kendi reklamını yapıp,

Devletin menfaatini değil de kişisel çıkarını düşünenlerin,

Günün sonunda saman alevi gibi parlayıp söndüklerine defalarca şahit oldum.

Yollarda çakarlı araçlarla hız sınırlarını zorlayan,

Geçiş üstünlüğü varmış gibi davranan,

Sonra da aracın arka koltuğundan kapılar açılıp “çok büyük adam” edasıyla inenlerle siyaset yapılıyor ya…

Vay ki vay!

Aynı düşüncedeyim:

Siyaset bu değil. Egolarınıza alet etmeyin!

Bu kişilere müsamaha gösteren idarecilere de sitem ediyorum:

Olmaz efendiler, olmaz!

Siyaset “şekil yapma” yeri değil,

Siyaset “caka satma” yeri değil.

Bırakın şu şekil şukluyu!

Kara gözlüklerle reklam yapmayın.

Bilinçaltınızdaki dürtüleri açığa vurmayın.

SİYASET ARENASI,

Hak ve milletin yüce menfaatini koruma mecrasıdır.

Böyle “kese doldurucu” veya “ego tatmincilerle” siyaset yapılmaz, yapılmamalı.

Yaptırılmamalı!

Buna müsaade edilmemeli.

Eee, ne diyelim…

Kalın sağlıcakla.