Başkan Arıkan, 15 Temmuz’un zemininin nasıl hazırlandığını Kayseri Deniz Postası’na anlattı. Parti genel merkezine 2013 yılında bir subay tarafından kalın bir dosya getirildiğini ifade eden Arıkan, “O dosyada darbeden bahsediliyordu. Yani Fethullah Gülen hareketinin bir darbe girişiminde olduğu, isimlere kadar içerisinde yazan bir dosya. Konya milletvekilimiz Lütfü Yalman tarafından Başbakanlık’a bizzat kendisi götürüyor. Ancak belli bir süre geçmesine rağmen hiçbir adım atılmıyor. Genel merkezimizde iyi niyetle olaya baktıktan sonra bir dosya daha hazırlayıp tekrar Sayın Başbakan’a bugün ki Cumhurbaşkanı’na ulaştırıyorlar. Ve bugün 15 Temmuz’daki olan bitene baktığımızda bizim o gün Başbakanlık’a götürdüğümüz dosya içerisindeki olan biten bugün cereyan etmiş. Bugün ismi zikredilen isimlerin hepsi darbeyi gerçekleştiren isimler” dedi.
İşte röportajın detayları…
“KÖTÜ BİR GECEYDİ”
Öncelikle darbe girişiminin olduğu geceyi anlatır mısınız? O gece Saadet Partisi’nde neler yaşandı? İlk duyduğunuzda ne düşündünüz?
Rabbim bir daha bu millete öyle bir geceyi yaşatmasın. Kötü bir geceydi. Saat 12’ye yaklaştığı sıralarda evdeydim. Akşam çocuklar “Baba televizyonda askeri kalkışma deniyor. Bu ne demek?” diye sordular. Apar topar televizyonun karşısına geçtik. Haber kanallarının hepsinde darbeden bahsediliyordu. 5 veya 10 dakika geçtikten sonra telefonumuz çalmaya başladı. Teşkilatımızdaki ve diğer arkadaşlarımız sürekli “Başkanım ne oluyor?” gibi telefonlar geldi. O sırada ne yapacağız diye bir düşünce de olmadı. Arkadaşlara şunu dedim hızlı bir şekilde teşkilatımızda toplanalım. 15 dakika sonra teşkilatımıza geldiğimizde odalarımızın hepsi doluydu. Meydandan sesler geliyordu, insanlar yeni yeni toplanmaya başlamıştı. Hızlı bir şekilde arkadaşlarla bir değerlendirme yaptık. Bu süreçte ne yapılması gerektiği hakkında Ankara’yla genel merkezimizle görüştük. Sonuçta karar çıktı. Hep beraber tankların karşısında durma vakti. Bugün siyasi hesap yapmanın zamanı değil. Mesele devlet, millet meselesi. Ortak paydamız vatan ise bu ortak paydada hepimizin çalışması gerekir kanaatine vardık ve meydanlara çıktık. Teşkilatımızdan çıkar çıkmaz ben valilik binasına gittim. Odasına çıktık. Sayın Elitaş, diğer milletvekilleri ve belediye başkanları oradaydı. Vali yoktu. Kayseri’nin idarecilerine geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Saadet Partisi olarak devletimizin her zaman yanında olduğunun, bugün bu gecede teşkilatımızla birlikte meydanlarda olduğumuzu ifade ettik. Kendileri bize teşekkür ettiler. Saadet Partisi’ni orada görmekten ciddi anlamda memnun oldular. Akabinde diğer de meydandaki yerlerini aldılar. Kötü bir geceydi, inşallah bir daha bu gece son olur. Allah memleketimize böyle bir gece yaşatmasın.
“MEYDANDA SİYASİ AYRIM OLDU”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısının ardından başlayan ve hala devam eden demokrasi nöbetleri devam ediyor. Saadet Partisi olarak siz ilk gece katılım sağladığınızı söylediniz, daha sonrasında destek verdiniz mi? Ayrıca, tehlike boyutu hala devam ediyor mu?
Darbenin olduğu geceden bir hafta boyunca hatta ilk on gün boyunca, Meydan Nöbeti diyorum ben Demokrasi Nöbeti yerine. Bu nöbeti vatan nöbeti olarak adlandırıyorum. Meydandaki yerimizi aldık. Çünkü biraz önce ifade ettiğim payda vatandı, milletti. O payda altında toparlanmamız gerekiyordu. Meydanda diğer siyasi partiden arkadaşlarla da sohbet etme imkanımız oldu. Ama 10’uncu güne yaklaştığımızda gördük ki meydanda sadece iktidar partisine mensup arkadaşlar kalıyorlar. Siyasi bir ayrım söz konusu oldu.
“NÖBET, SİYASİ ŞOVA DÖNÜŞTÜ”
Malumunuz bütün siyasi partilerin toplandığı bir alan olarak adlandırıldı. Konuşma yapmak için müracaat ettiğimizde organizasyonu yapan arkadaşlar siyasi partilerin burada söz almayacağı noktasında ifadelerde bulundular. Ama iktidar partisi yetkilileri her gün saatlerce orada mesajlarını verme imkanı buluyorlardı. Bizim meydana çıkabildiğimiz gün yanlış hatırlamıyorsam pazartesi günüydü. Yani darbe girişiminden 1 hafta sonra cumartesi günü 10 dakikalık konuşma hakkı verdiler meydanda. Üzüldük tabi. İlk 10 günden sonra da Saadet Partisi olarak bizim kanaatimize göre iş siyasi bir şova dönüştü. İktidar partisi mensuplarının şovuna dönüştüğü kanaatindeyim.
“KIYAMETE KADAR TEHLİKE DEVAM EDER”
Tehlike geçmiş midir? Tehlike hiçbir zaman geçmiş değildir. Türkiye bulunduğu jeopolitik konum itibariyle ve Türk insanının yapısı itibariyle kıyamete kadar Türkiye’de darbe girişimleri bitmeyecektir. Türkiye’de oynanan oyunlar bitmeyecektir. Bununla alakalı idarecilerimize ciddi görevler düşüyor. Malumunuz sayın Cumhurbaşkanı’nın önünde güzel bir fırsat var. Başlangıçta ifade ettiğim birliktelik sağlanmış vaziyette. Pazar günü büyük bir miting olacağı ifade edildi. Meclis’te bulunan siyasi partileri davet etmesi bir güzellik. Meclis dışında da siyasi partilerin olduğu maalesef unutuldu. Bunu bir eksiklik olarak düşünüyorum. Haliyle İstanbul’da yapılacak mitinge ve Kayseri’de yapılacak programlara Saadet Partisi olarak katılmayı düşünmüyoruz.
Neden derseniz, davet edilmedik. Davet edilmediğimiz yerde de bulunmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.
“28 ŞUBAT, 15 TEMMUZ’UN ÖN HAZIRLIĞIYDI”
Bu tehlike yıllar önce bağıra bağıra geliyordu. Darbelerde şöyle bir gerçeklik var. Bütün darbeler bir sonraki darbelerin alt yapısıdır aslında. 1960 darbesinde Menderes’in asılması 1971’deki muhtıranın bir ön hazırlığıydı. 1971’deki muhtıra 12 Eylül 1980 darbesinin hazırlığıydı. 1980 darbesi 28 Şubat’ın ön hazırlığıydı. 28 Şubat ta 15 Temmuz’un ön hazırlığıydı. Bunu görmek gerekiyor. 15 Temmuz elin kolun sallayarak gelmedi. Milletimizin başına durup dururken böyle bir dert sarılmadı.
“3 YIL ÖNCE DARBE GİRİŞİMİ DOSYASINI BAŞBAKANLIĞA GÖNDERMİŞTİK”
3 yıl önce çok enteresan, özellikle dillendirmenizi istirham ediyorum. Saadet Partisi genel merkezi olarak hükümete o zaman yanlış hatırlamıyorsam Tayyip Bey Başbakandı. Bir dosya sunduk. Ankara’daki genel merkez binamıza askeriyeden bir subay bir dosya getiriyor kalın bir dosya. Ve bu dosyanın içeriğinde de, detaylarını burada söylemek çok hoş değil. O dosyada darbeden bahsediliyordu. Yani Fethullah Gülen hareketinin bir darbe girişiminde olduğu, isimlere kadar içerisinde yazan bir dosya. Konya milletvekilimiz Lütfü Yalman tarafından Başbakanlık’a bizzat kendisi götürüyor. Ancak belli bir süre geçmesine rağmen hiçbir adım atılmıyor. Genel merkezimizde iyi niyetle olaya baktıktan sonra bir dosya daha hazırlayıp tekrar sayın Başbakan’a bugün ki Cumhurbaşkanı’na ulaştırıyorlar. Ve bugün 15 Temmuz’daki olan bitene baktığımızda bizim o gün Başbakanlık’a götürdüğümüz dosya içerisindeki olan biten bugün cereyan etmiş. Bugün ismi zikredilen isimlerin hepsi darbeyi gerçekleştiren isimler.
Peki, bu dosyayı yargıya taşıdınız mı? Yetkililere 15 Temmuz’dan sonra tekrar ilettiniz mi?
15 Temmuz’dan sonra iletmedik. Çünkü zaten ifşa oldu artık. İletmenin çok bir anlamı yoktu. Bizim bunu yargıya taşımak gibi bir durumumuz yok çünkü istihbarat bizim elimizde değil. Bu naylon bir dosya da olabilirdi. Tuzağa düşüren bir hamle de olabilirdi. Bizim yargıya götürmemiz uygun değildi bu anlamda. Ama hükümetin elinin altında istihbarat elinde, silahlı kuvvetler elinde. Devletin bütün araştırma kurumları elinde. Çok rahat bir şekilde bunları araştırabilirlerdi. Maalesef bu sümen altı edilmiş. 15 Temmuz’dan sonra görüyorum ki belki o anda o dosyayı teslim alan subaylar FETÖ’nün subaylarıydı belki. FETÖ’nün yetkilileriydi, onlar belki sümen altı ettiler. Bu da olabilecek hadiselerden biri ama böyle bir dosyanın da gizlenmesi çok kolay bir şey değil aslında. Böyle bir hata oldu.
“PARALELİN SIZMADIĞI TEK PARTİ”
Parantez açalım hemen çünkü önemli bir konu. Peki, bu dosya neden Saadet Partisi’ne getirildi?
Bunun cevabını biz de kendi içimizde çok sorduk neden biz diye. Tabi subay bir daha gelmedi, subayda bir gizemdi aslında, dosyayı bıraktı gitti. Neden yargıya taşımadınız dediniz ya, bu bir oyun, tezgah olabilirdi. Ben bunu yeni öğrendim. Saadet Partisi Kayseri il başkanı olarak 3 yıl önce 2013’te olmuş bir olaydan bahsediyorum. Ben bugün öğrendim. Bu şekilde gizlenmiş bir tezgah olabilir kanaatiyle. Götürüldü verildi. Bu sorunun cevabı yok yani, niçin Saadet Partisi noktasında. Bizim açımızdan cevabı şu. Vatanını, milletini seven derdi sadece Allah rızası olan teşkilatlar ve paralelin sızmadığı tek parti. Çünkü yaşanan hadiseleri hep beraber takip ettik. Deniz Baykal kasetiyle alakalı, MHP milletvekillerinin kasetleriyle alakalı. Ak Parti’nin İstanbul il başkanının kardeşi paralelden dolayı göz altına alınıyor. Sayın Başbakan’ın, sayın Cumhurbaşkanı’nın, sayın Genelkurmay Başkanı’nın ikinci adamları paralelin isimleri olduğu için, muhtemelen en güvenilir teşkilat olarak Saadet Partisi görüldü vatansever subayımız tarafından. Bu hadise bu şekilde gerçekleşti.
“İHBARI AK PARTİ’YE GÖNDERDİK”
İhbar gibi getirdi değil mi?
Tabi tabi ihbar olarak geldi. Biz de bu ihbarı direkt Ak Parti’ye gönderdik. Sayın Başbakan’a gönderdik parti olarak da değil. Ama bununla ilgili bir tedbir alınmadı. Maalesef, bunu tırnak içerisinde söylüyorum, biz Saadet Partisi olarak ortaya attığımız bütün fikirler doğru çıkıyor. Maalesefi neden söylüyorum, keşke haklı çıksak ta memleket kaybetmese. Biz haklı çıkıyoruz ama memleket kaybediyor bu süreçle alakalı. Yine hatırlayın yakın tarihimizde 2005, 2006, 2007’li yıllarda Türkiye’de bir Ergenekon Balyoz fırtınaları esiyordu. Her sabah askerler götürülüyordu. 15 Temmuz’dan sonra yaşadığımız durumlara benzer günler yaşanıyordu. Ve o dönem soğuk kanlı bir şekilde, o zaman rahmetli Erbakan hocamız da hayattaydı. Tarihi bir cümle kullanmıştı: “Bakın bu iş bir senaryo. Ergenekon, Balyoz bir tuzak. Ordudaki görevden alınan askerlere baktığınızda Amerikan karşıtı askerlerin görevden alınıp, Amerikan yanlısı askerlerin göreve getirildiğini görüyoruz” demişti.
“BİZE ‘SİZDE ERGENEKONCUSUNUZ’ DEDİLER”
Ve bu ifadeler bize 2 seçime mâl oldu. 2 seçimi biz kaybettik. Niye kaybettik? Çarşıda pazarda insanlar bize dedi ki “Siz Ergenekon’un dinci ayağısınız. Saadet Partililer Ergenekon’un dinci ayağı. Siz de Ergenekoncusunuz” dediler. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle Ergenekon’dan dolayı içeri alınan askerlerin tekrar görevlerine iade edildiğini ve tazminatlar ödendiğini görüyoruz. Yine tırnak içerisinde söylüyorum, maalesef yine haklı çıktık. Keşke haklı çıksaydık ama 15 Temmuz’un olacağı Ergenekon’da Balyoz’da belliydi. Daha da geriye gittiğinizde 28 Şubat’ta belliydi. 28 Şubat’ta yakın bir tarih uzak değil. Yanlış hatırlamıyorsam, Milliyet gazetesinden Talat Halman köşesinde o zamanlarda bir yazı yazıyor. Diyor ki “28 Şubat’ın yapılmasının hedefinde Refah Partisi vardı. Refah Partisi kapatılması gerekiyordu. Refah Partisi kapatılmadığı takdirde Türkiye kendi ayakları üzerinde durabilen bir dev olacak. Yani Batı’yla, Amerika’yla, İsrail’le ilişkilerini kesecek. Kendi ayakları üzerinde duran bir ülke olacak. Bunun önüne geçmemiz gerekir. Refah Partisi’ni bölmemiz gerekir, ikiye bölmemiz gerekir. Hatta bu da yetmez 3’e bölmemiz gerekir” diyor. Talat Halman daha sonra hemşehrimiz Abdullah Gül tarafından Çankaya Köşkü’nde ilk kültür ödülü verilen yazar oluyor. Ne diyor Talat Halman: “Refah Partisi’nin 2’ye bölünmesi gerekir.” Peki ne oldu, Refah Partisi kapatıldı ve Ak Parti ile Saadet Partisi olarak ikiye bölündü. İkinci paragrafta diyor ki “İkiye bölmek yetmez üçe bölmemiz gerekir.” Daha sonra Saadet Partisi bölündü ve içinden Has Parti çıktı Numan Kurtulmuş başkanlığında. 28 Şubat’ta bunun tezgahı yapılmıştı.
“GİTTİKLERİ HOCA, YANLIŞ HOCAYDI”
Ama o dönem Ak Parti’nin kurucusu Tayyip Bey olsun Abdullah bey olsun, Bülent bey olsun ha Erbakan hoca ha Fethullah hoca bir hocanın arkasından takıldık gidiyoruz dediler. Ama gittikleri hoca yanlış bir hocaydı. Duvara da tosladılar. İnşallah bu yaşadığımız süreçten ders alınmıştır. Bu hatalar tekrar edilmez diye ümit ediyoruz. Güzel bir ortam, birliktelik var. İnşallah b birliktelik devam eder, mutlaka bir yerde ayrışma olacaktır. Ama Türkiye belli bir mesafe alana kadar Batı’nın, Amerika’nın, İsrail’in karşısında kendisini ispatlayana kadar bu birlikteliğin devam etmesi gerekiyor. Burada en büyük iş Sayın Cumhurbaşkanı’na düşüyor. 15 Temmuz’dan bu taraf o eski hırçınlığını, üslubunu bırakmış vaziyette. İnşallah bu şekilde devam eder, ülke güzel günler görür diye ümit ediyorum.