Mehmet küçük, Devlet-i al-i Osman güçlüdür.

Tecrübesiz şehzade Mehmet’in tahta çıkarılması, ahali tarafından kabullenilmez ve içeride de dışarıda da büyük sıkıntılara yol açar.

Paşalar arasında rekabet ve çekişme baş gösterir. Dışarıda ise Haçlı ordusu…

Tuna’yı aşan haçlılar Avrupa’da topraklara taarruz düzenler, halk ise korkulu günler geçirmektedir.

Mehmet eğitimli, vizyonlu fakat küçüktür. Orduyu kumanda etmesi için Sadrazam Halil Paşa, 2.Murat’a Mehmet tarafından o meşhur mektubu göndertir:

“Devletli babam,

Din ve devlet tehlikededir. Eğer padişah siz iseniz, buyrun ordunuzun başına geçin. Yok eğer padişah ben isem, sizi orduma başkumandan tayin ediyorum. Ordumun başına geçin ve düşmanla savaşın.”

Mektup üzerine 2. Murat yeniçeri desteği ile tekrar tahta geçer, Mehmet ise Manisa sancağına gönderilir.

2.Murat vefat ettiğinde yeniden tahta çıkan Mehmet artık 21 yaşındadır. İyi bir mühendistir ve Constantinopolis’in fethi hayali ile yanar tutuşur. Bu yolda hisarlar yaptırır, toplar döktürür.

Elbet zamanı gelince hayaline kavuşacaktır.

Mehmet Han adaletli, merhametli ve halkçı bir padişahtır.

Bir gün tedbil-i kıyafet pazara iner ve bir dükkâna girer.

Bir miktar erzak alır, çıkar. Fakat tekrar dükkâna girip, yeterli olmadığını biraz daha almak istediğini söyler.

Satıcının, Mehmet Han’a cevabı ise:

-Ben sana satış yaparak siftahımı açmış oldum. Erzak almak istiyorsan şuradaki dükkândan al. O henüz siftahını yapmadı.

Ve padişah birçok dükkânda aynı sözleri işitince saraya döner, şükür namazı kılar.

“Allah’ım sana şükürler olsun bana böyle bir millet ihsan ettin. Ben bu milletle değil İstanbul’u dünyayı bile fethederim”

Öyle de olur, İstanbul fethedilir.

Hocası Akşemsettin ile Fatih Sultan Mehmet Han önde; yeniçeriler ve ahali arkada İstanbul’a girerler. Ayasofya’nın önüne gelince 2.Mehmet toprağı öper kiliseye sığınan halkın dışarı çıkmasını canlarını bağışladığını söyler.

Fatih Sultan Mehmet Han fetihten önce ve sonra hep aynı merhamette, adillikte ve itikattadır.

Hücumdan önce verdiği üç günlük yağma iznini kısa tutar ve derhâl bitirilmesini ister zira;

Fatih Han sanatkâr ve vefalıdır.

İmamdır; ilk cuma da cemaatin önünde namaz kıldıracaktır ki, üç kez tekbir getir sonrasında namaz kıldırabilir.

Cemaat şaşırır, sorar.

Padişahtır ama halkı asla cevapsız bırakmaz.

"İstedim ki namaz sırasında bana ve bütün cemaate Kabe görünsün! Bu niyetle birinci ve ikinci tekbirlerde Kabe görünmeyince namazı bozdum, ancak üçüncü tekbirde gözlerimin önüne geldi"

Akşemsettin ise olayı şöyle anlatır.

"Hz. Hızır saf tutmak için gelirken Terler Direğ'e parmağını soktu ve Ayasofya'nın yönünü kıbleye doğru çevirdi. Ondan sonra da namaza durdu. Böylece padişah üçüncü kez tekbir getirdikten sonra Kabe'yi tam karşısında gördü."

Velhasıl-ı kelam Fatih Han olmak yalnızca fetih değil, sahip olduğu değerli sıfatlara sahip olmak gerektirir.