Kayseri Büyükşehir’den güvenli hizmet için iş sağlığı ve güvenliği semineri
Kayseri Büyükşehir’den güvenli hizmet için iş sağlığı ve güvenliği semineri
İçeriği Görüntüle

1887 yılında Kayseri’nin Talas ilçesinde dünyaya gelen Rum asıllı Dyamandi, küçük yaşlardan itibaren İslam’ın güzelliklerine ilgi duymaya başladı. Gayrimüslim bir aileden gelmesine rağmen hocalarından ricada bulunur, din derslerinde sınıftan çıkmak yerine İslam’a dair anlatılanları kalpten dinlerdi. O, bu dönemde içindeki manevî ateşi fark etmiş ve kendi ifadesiyle “yanmaya” başlamıştı.

Rumca’da “elmas” anlamına gelen ismi Dyamandi, sanki kaderinin bir sembolü gibiydi. O elmas, yıllar içinde hakikatin ateşiyle işlenerek parlayacaktı. Eğitim için geldiği İstanbul, onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Şehrin manevî havası ve tanıştığı muhterem şahsiyetler, gönlündeki Muhammedî aşkı daha da alevlendirdi. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre avukatlık yapan Dyamandi, 1931 yılından itibaren edebiyat ve Farsça öğretmenliği yaparak 1961 yılına kadar birçok okulda görev aldı.

Ancak içinde büyüyen iman sırrını kimseyle paylaşamamak onu derinden sarsıyordu. Kalbiyle çoktan Müslüman olmuştu, fakat çevresine bunu açıklamaya cesaret edemiyordu. “Muhammed’im, Muhammed’im” diyememek, gönlünü ateş gibi yakıyordu. Nihayet 1942 yılında, tüm korkularını bir kenara bırakıp imanını açıkça ilan etti. Artık o, Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu, yani halkın gönlünde yer eden ismiyle Yaman Dede idi.

Kayseri Yaman Dede (3)Müslümanlığı açıklaması, hayatında kolaylık değil, aksine birçok zorluğu beraberinde getirdi. Ailesiyle arasında huzursuzluklar yaşansa da, Allah’a duyduğu derin sevgi bütün sıkıntıların üstesinden gelmesini sağladı. O, Müslümanlığı “bütün kâinatı kuşatan bir aşk” olarak gören ince ruhlu bir insandı.

Yaman Dede’nin İslam’a yönelişinde Mevlana’nın büyük etkisi oldu. “Hidayet nurunun gönlüme akması, Mevlana’nın mübarek ismini işittiğim andan itibaren başladı” diyordu. Mevlana’nın büyüklüğü karşısında ürperdiğini, onun eseri Mesnevi’yi okudukça ruhunun genişlediğini dile getirirdi. Ahmet Remzi Dede’den Mesnevi dersleri almış ve bu eserle imanının derinliğini bulmuştu. “Mesnevi’yi bitirdim, daha doğrusu Mesnevi beni bitirdi” diyerek bu manevi yolculuğun kendisini nasıl dönüştürdüğünü anlatırdı.

Yaman Dede’ye göre hidayet bir defada değil, sürekli olarak yaşanan bir süreçti. Bu nedenle “Nasıl Müslüman oldum?” sorusunu “Nasıl Müslüman oldum ve olmaktayım?” şeklinde tamamlamayı tercih ederdi. Onun için iman, sürekli bir yenilenme, her nefeste yeniden doğmaktı.

1887’de Talas’ta doğan küçük bir çocuk, 1962’de “Yaman Dede” olarak dünyadan göçtü. Fakat onun gönlünde yanan aşk ateşi, hâlâ pek çok kalpte yanmaya devam ediyor; tıpkı Mevlana’nın dediği gibi, “Aşk, ölümsüzlüğün ateşidir.”

Kaynak: Süleyman Savranlar