Deprem bilincinin oluşmasına dikkat çeken Jeoloji Mühendisi Adnan Evsen, Depremler; yağmurun yağması, mevsimlerin olması, gece ve gündüzün olması gibi bir doğa olayı olduğu unutulmamalıdır" dedi.

Radikal Tedbirlerle Deprem Zararını Azaltabiliriz

Depremlerin meydana gelmesini engellemenin mümkün olmadığını ifade eden Evsen, "Ancak alınacak radikal tedbirler ile deprem zararlarını azaltmak mümkün olabilmektedir. Dünya üzerine meydana gelen depremler iki kuşak şeklinde tanımlanmıştır. Bunlardan birincisi Pasifik Ateş Çemberi diye anılan bölgede olan depremler, diğer ise ülkemizin de içerisinde yer aldığı Alp-Himalaya Deprem Kuşağıdır"  

Türkiye'deki Depremlerin İki Ana Nedeni Var

Türkiye'deki depremlerin iki ana nedeni olduğunu dile getiren Adnan Evsen, "Bunlardan birincisi; Atlas Okyanusu'nun ortalarındaki okyanus ortası sırtının sürekli genişlemesidir. Bu genişleme, Afrika Levhasını kuzeydoğu yönünde hareket ettirmektedir. Afrika Levhası, Akdeniz’in altında Anadolu Levhası ile çarpışmakta ve altına dalmaktadır. 

Anadolu Levhasının depremselliğinin ikinci ana nedeni ise Kızıldeniz ortasındaki okyanus tabanı yayılmasıdır. Bu hareket, Arap Levhasını kuzey yönünde hareket ettirmekte ve Doğu Anadolu Fayında yoğun depremselliğe neden olmaktadır. Afrika Levhasının kuzey kenarındaki okyanusal kabuk, bu sıkışma neticesinde Anadolu ve Ege'nin altına dalarak batmaktadır. Bu dalma sırasında Batı Anadolu'ya çekme kuvveti uygulamaktadır. Arap Levhasının baskısıyla Kuzey Anadolu Fayı boyunca batıya doğru itilen Anadolu Levhası, batıda sıkışmaya sebep olur. Batı Anadolu'da her yıl 15 milimetre genişleme meydana gelir ki bu olay depremlere sebebiyet vermektedir." ifadelerini kullandı.

Alp-Himalaya Deprem Kuşağı

Jeoloji Mühendisi Adnan Evsen, "Hint Levhasının Avrasya Levhasının altına dalması neticesinde; Avusturalya’nın kuzeyinden itibaren başlayan fay hattı, Endonezya, Singapur, Malezya, Myanmar, Filipinler, Bangladeş, Hindistan, Nepal, Çin, Moğolistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan, Rusya, Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, Kuzey Makedonya, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, İtalya, İspanya, Portekiz, Malta, Tunus, Cezayir ve Fas üzerinden Atlantik Ortası sırtı ile irtibat sağlamaktadır. Adı geçen ülkelerde yoğun depremselliğe sebep olan kırık hat sistemi “Alp-Himalaya Deprem Kuşağı” olarak bilinmektedir. Amerika, Şili ve Japonya’nın da içerisinde yer aldığı ve dünya üzerindeki oluşan depremlerin % 70 den fazlasının olduğu kuşak ise “Pasifik Ateş Çemberi” olarak adlandırılmaktadır. 

Bahse konu Alp-Himalaya Deprem Kuşağının Anadolu Levhası üzerinde milyonlarca yıldan bu tarafa depremler devam etmekte ve bundan sonrada bu şekilde devam edeceği anlaşılmaktadır.  Buradan elde edilecek olan sonuç şu ki; Türkiye aktif sismik bir hat üzerinde yer almaktadır" açıklamasında bulundu.

Depremin Zararlarını Nasıl Azaltabiliriz? Neler Yapmalıyız?

Deprem zararlarını en aza indirmenin birinci yolu deprem öncesi çalışmalar olduğunu ifade eden Adnan Evsen, "Öncelikle, imara açılması düşünülen yerlerde diri fay hatlarının, sıvılaşan zeminlerin, dere yataklarının olup olmadığı, eğer varsa bu alanların günü birlik sosyal yaşam alanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini aklımızdan çıkartmayalım. Bu alanlarda asla yapılaşma düşünülmemelidir.

Bir diğer tedbir ise deprem anındaki davranışlarımızdır. Deprem anında hareket edilmeyeceğini, hareketsiz kalınması ve kendimize hayat üçgeni oluşturmamız gerektiğini bir türlü öğrenemedik. Deprem olurken hala merdivenlere ve asansörlere koşuyor, hala balkonlardan atlamaya çalışıyoruz. Japonya’da deprem oluyor bir Türk balkondan atlıyor. Gürcistan’da deprem oluyor yine bir Türk balkondan atlıyor. Ülkemizdeki depremlerde yine balkondan atlayan atlayana. Balkondan atlamak sanırım genlerimize işlemiş. Dünya üzerinde deprem anında balkondan atlayan başka bir millet bulamazsınız" diyerek sözlerini tamamladı.

Muhabir: HABER MERKEZİ