Kumar bağımlılığı, artık sadece bir “ahlaki zaaf” veya “kişisel tercih” meselesi olmaktan çıkmış; hukuki, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. İnternet erişiminin kolaylaşması, sanal bahis sitelerinin kontrolsüzce çoğalması ve finansal sistemin dijitalleşmesiyle birlikte, bağımlılık riski her kesime sirayet etmektedir. Bugün Türkiye’de binlerce kişi, bir gecede hayatını, ailesini, itibarını ve ekonomik varlığını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.

Bu noktada hukuk devreye girmek zorundadır. 7258 sayılı “Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun”, yasa dışı bahisle mücadelede temel dayanak olmayı sürdürüyor. Ancak bu kanun sadece “yasa dışı bahis oynayan” bireylere değil, “oynatılmasına aracılık eden, para transferini sağlayan, reklamını yapan” tüm aktörlere cezai sorumluluk getiriyor. Buna rağmen, her gün yeni platformlar açılıyor, farklı ödeme yöntemleriyle yasa dışı para akışları devam ediyor. Görülüyor ki, sadece cezalandırmak değil, bağımlılığın nedenlerine inmek gerekiyor.

Hukuken kumar bağımlılığıyla mücadelede üç boyut öne çıkıyor: önleme, müdahale ve rehabilitasyon. Önleme boyutunda devletin görevi; finansal izleme, erişim engeli ve reklam yasağı gibi mekanizmaları kararlılıkla işletmektir. Nitekim Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin yerleşik içtihatlarında, yasa dışı bahis sitelerine erişim sağlanmasına aracılık eden kişilerin, “suça iştirak” kapsamında cezalandırılabileceği açıkça belirtilmiştir. Ancak mücadele sadece teknik tedbirlerle sınırlı kalmamalı; özellikle gençleri hedef alan dijital oyun ve sosyal medya reklamlarının da denetlenmesi gerekir.

Müdahale safhasında ise hukuk yalnızca cezalandırıcı değil, koruyucu bir araç olmalıdır. Aile içi şiddet, ekonomik çöküntü ve borç sarmalıyla birleşen kumar bağımlılığı, Ceza Hukuku’ndan çok daha fazlasını gerektirir. Borçlarını kumar nedeniyle ödeyemeyen kişilerin, icra ve iflas süreçlerinde “bağımlılık durumu” göz önüne alınmalı; tedaviye yönlendirme veya rehabilitasyon yükümlülüğü gündeme getirilmelidir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, “suçun ekonomik ve psikolojik bağımlılıkla işlenmesi” durumunda sanığın kişisel özelliklerinin cezayı hafifletebileceğine hükmederek önemli bir örnek oluşturmuştur. Bu tür kararlar, ceza adalet sisteminin insani boyutunu koruması bakımından son derece değerlidir.

Rehabilitasyon aşaması ise en ihmal edilen alandır. Kumar bağımlılığından kurtulmak sadece irade değil, tıbbi ve psikolojik destek gerektirir. Bu nedenle, Anayasa’nın 58. maddesinde güvence altına alınan “gençliğin korunması” ilkesi kapsamında, bağımlılıkla mücadele merkezlerinin güçlendirilmesi elzemdir. Aynı şekilde, kumar nedeniyle aile bütünlüğü bozulan kişilere yönelik sosyal hizmet desteği ve mali danışmanlık mekanizmalarının da oluşturulması gerekir. Hukuk, yalnızca cezalandırmak için değil, yeniden inşa etmek için de vardır.

Unutulmamalıdır ki kumar, sadece oynayanın değil, çevresinin de hayatını karartan bir girdaptır. Hukuki sistem, bireyi cezalandırırken toplumu korumayı da hedeflemelidir. Bu bağlamda, yasa dışı bahis ve sanal kumar platformlarıyla mücadelede hem caydırıcılığı hem de iyileştiriciliği birlikte barındıran bir yaklaşım benimsenmelidir.

Kumar bağımlılığı, bireyin özgürlüğünü elinden alan görünmez bir zincirdir. Bu zinciri kırmanın yolu, hukuku yalnızca yasak koyan bir güç olarak değil, insanı merkeze alan bir koruma kalkanı olarak görmektir. Ceza kanunları, teknoloji ve finans düzenlemeleri kadar; farkındalık, eğitim ve tedavi politikaları da bu mücadelenin ayrılmaz parçaları olmalıdır. Çünkü kumar, sadece bir oyun değildir; tedbir alınmadığında, toplumun geleceğini sessizce yutan bir hastalıktır.