İktisadi hayatın içinde çalışmak ise, toplumsal huzurun sağlanması için, kendisini bilimsel aşamada inceleme ve geliştirme imkanı bulmuştur.

Birçok ülkeye baktığımızda çok mahrumiyet durumunda olmasına karşın sürekli daha iyi olma arzularını diri tutmuşlardır. Cennet vatanımızda tarihi sürece baktığımızda güçlü zorluklara göğüs germiştir. Kronolojik boyutuyla ülkemiz iktisadi gelişme hayatı yukarı okları gösteren bir seyir izlemiştir.

Ancak gelinen noktada ilerleme seviyemizin global açıdan yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Tabii dış mihrakların oyunları karşısında ilerlemenin kolay olmadığını da söylemem lazım.

Toplum olarak devlet destekleri beklentisi yerine reel sektörün kendine gelip, bir şeyler yapma zamanı gelmiştir. Burada size Şeref Oğuz isimli yazarımızın bir makalesinden kesitler sunacağım;

“Peki, reform sadece kamunun işi mi? Değer üretmeyen süreçleri ayıklamak, rekabetin yeni şartlarına uygun yapısal dönüşümler sadece kamudan mı beklenir?
Hayır... Özel sektörün de geride bırakması gereken tutum ve davranışları söz konusudur.
Ekonomide atılım yapılacaksa, kamu bunun zeminini ve şartlarını hazırlar, koşacak olan tabii ki özel sektördür ve ayağımızda prangalarla hız yapamayız.
Ataların sözüdür; "durduk yerde icat çıkarma." Biz bunu yalnızca "icat çıkarma"diye kısaltmış, inovasyon eksiğimize "kültürel mazeret" yapmışız. Oysa bu çetin coğrafyada başı her sıkıştığında, "ihtiyaç duyduğunda" icat çıkara gelmiş, problemlere çözüm üreterek var olabilmişiz.
Bana göre sorun; icada ihtiyaç duyma noktasındaki idrak gecikmesidir. Nitekim yıllardır yazar dururum; bizde kaynak değil idrak sorunu var diye...
2009'da Küresel Kriz Avrupa'yı vurunca ihracatçı, eksen kaydırmayı icat etti ve dünyanın sadece Batı'dan ibaret olmadığını keşfetti. Yetmedi, katma değer olmayınca ihracatın hamalı olduğunu fark etti, inovasyon ihtiyacını keşfetti.
Yıllardır AR-GE'ye milyarlarca dolar para akıtan bizlerin, arzulanan başarıya neden ulaşamadığımızı sorguluyorum. Yasa sorunu vardı, çözdük, kaynak sorunu vardı, hallettik, teşvik sorunu vardı ziyadesiyle verdik.
Peki, neden AR'aştırdığımız kadar GE'liştiremiyoruz? Kaçımız bu açmazın farkında bilmiyorum ancak emin olduğum şudur ki idrak gecikmesi var bizde.
Farklı olandan KORKU, bize benzemeyenden NEFRET, rakiple düello yerine PUSU, akıl yerine KURNAZLIK, sabır yerine TELÂŞ, merak yerine BİAT, bilgi yerine KANAAT ve özgün yerine TAKLİT...
İnovasyon, "eski köye yeni adet" getirmek ise, köyün; kendi eskimiş seçenekleri dışında, "yeni" alternatifleri üretmeye izin vermesi gerekmez mi? Eğer idrak gecikmesi sorununu aşarsak, ihtiyaçları daha erken fark edecek, bunun doğal neticesinde gereken icatları çıkarabileceğiz.
Bu yüzden ben her kurumun, kamu ve özel sektörün, kendi içine yönelik devrimci adımla gözlem yapması gerektiğini savunuyorum.
Değer üretmeyen süreçleri tespit, yeni ihtiyaçları tanımlamak ve küresel akımları gözleyerek geleceğe dair sorunlar envanteri oluşturmalı.
Bunu bir kez idrak edince; pekâlâ icat çıkarır, dünya prömiyerindeki hiçbir yarıştan geri kalmayız. Bu adımların toplamına da özel sektörün yapısal reformları diyebiliriz.
Daha üretken daha rekabetçi daha katma değerli özel sektör ancak ve ancak yapısal reformlarla mümkün olabilecektir.”

İşte görüldüğü gibi çalışmanın akla dayalı ve düşünen yönünü en güzel ifade biçimi. Artık özel sektör olarak bizimde bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi?

Mekanı cennet olsun rahmetli Sakıp Sbancı’nın dediği gibi bizim için varsa yoksa;

ÇALIŞMAK..ÇALIŞMAK..ÇALIŞMAK…