CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Vakıflar Kanunu değişikliğine sert tepki gösterdi. Genç, “İstanbul gibi kentlerde tarihi alanları halka kazandıran sosyal demokrat belediyecilik örnekleri iktidarı rahatsız ediyor. Bu yasa, yerel başarının cezalandırılması yasasıdır” ifadelerini kullandı.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, belediyelerin mülkiyetinde veya yönetiminde bulunan kültürel alanların, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmesine olanak sağlayan kanun teklifinin görüşmelerinde, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi, yıllarca ihmal edilmiş tarihi mekanları kamucu bir anlayışla yeniden topluma kazandıran sosyal demokrat belediyecilik örnekleri iktidarı rahatsız etmektedir. Bu yasa, bir anlamda yerel başarının cezalandırılması yasasıdır. İktidar, halkın sandıkta CHP’ye verdiği yetkiyi, yasal manevralarla geri almaya kalkmaktadır” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda, vakıf taşınmazları, kültür varlıkları, tarihi alan yönetimi ve kültür-turizm faaliyetlerinde dijital denetimi güçlendirmesine yönelik düzenlemeleri içeren Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmeleri devam ediyor.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, teklifin; CHP’li belediyeleri ekonomik, idari ve kültürel olarak kuşatmayı amaçladığını ifade ederek, “İktidar bu kanun teklifiyle, belediyelerin mülkiyetinde veya yönetiminde bulunan kültürel alanlara el koymanın yasal altyapısını hazırlıyor” dedi.
CHP’li Genç, konuşmasında şunları kaydetti:
“Sayıştay’ın 2024 yılı denetim raporunda Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri’yle ilgili çok açık bir bulgu vardır. Rapora göre, Bakanlığa bağlı birimlerce yapılan tahsislerde; tahsise ilişkin sözleşmelerin kontrol edilmediği, tahsis ücretlerinin hangi tahsise ait olduğunun tespit edilmeden gelir kaydedildiği, tahsis işlemlerinin Yönerge’ye uygun yapılıp yapılmadığının denetlenmediği ve en önemlisi, gelirlerin takibine yönelik bir sistem dahi kurulmadığı belirtilmiştir. Yani, ortada şeffaflığı kaybolmuş, hesap verilebilirliği zayıf bir gelir yönetimi vardır. Bu tabloya rağmen, şimdi ‘isim hakkı’ ve ‘sponsorluk’ gibi kalemleri ekleyerek, gelir çeşitliliğini artırıyoruz deniliyor. Oysa bu düzenleme, Sayıştay’ın uyardığı yapısal sorunlara çözüm üretmek yerine, yeni kaynakları aynı denetimsiz mekanizmaya dahil etmektedir.
Sayıştay aynı raporda, Döner Sermaye İşletmesi’nin 2024 yılı net zararının 2 milyar 784 milyon TL olduğunu açıklamıştır. Bu tablo, bakanlığın döner sermaye sisteminin ekonomik sürdürülebilirliğini yitirdiğini, yapılan tahsislerin ise kamusal fayda yerine kontrolsüz gelir aktarımına dönüştüğünü göstermektedir. Hal böyleyken, ‘isim hakkı’nı, ‘sponsorluk gelirini’ döner sermaye kapsamına almak; bu denetimsiz yapıya reklam ve pazarlama ekonomisini eklemektir. Buradan soruyorum: Kültürel mirasımız, müzelerimiz, ören yerlerimiz sponsor panosuna mı dönüşecek? Toplumun ortak değerleri, Bakanlığın zararını kapatmak için pazarlanabilir bir meta haline mi getirilecektir?
“Devletin görevi kültürel alanları ‘gelir kaynağı’na çevirmek değil, ‘kamusal hizmet’ olarak sürdürmektir”
Kültürel alanlardan gelir elde etmek, onları ticarileştirmek değildir. Kültür ve sanat alanı, reklam değil, kamusal bilinç alanıdır. Devletin görevi bu alanları ‘gelir kaynağı’na çevirmek değil, ‘kamusal hizmet’ olarak sürdürmektir.
“Bu teklifin bütünü, teknik düzenlemelerin ötesinde açık bir siyasal niyeti taşımaktadır”
Bu teklifin bütünü, teknik düzenlemelerin ötesinde açık bir siyasal niyeti taşımaktadır. Yerel yönetimleri, özellikle de Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri ekonomik, idari ve kültürel olarak kuşatma altına almak. Yerel seçimlerde milletin iradesiyle, belediyelerin yüzde 65’ini kazanarak birinci parti çıkmamızı sindiremeyen iktidar, önce ‘tasarruf tedbirleri’ adı altında belediyelerimizin hareket alanını daralttı. Şimdi de bu kanun teklifiyle, belediyelerin mülkiyetinde veya yönetiminde bulunan kültürel alanlara el koymanın yasal altyapısını hazırlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi, yıllarca ihmal edilmiş tarihi mekanları kamucu bir anlayışla yeniden topluma kazandıran sosyal demokrat belediyecilik örnekleri iktidarı rahatsız etmektedir. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, Mahir Polat gibi liyakatli bürokratların emeğiyle, atıl durumdaki yapılar halkın kültür merkezi, gençlerin etkinlik alanı, bilimin ve sanatın mekanı haline getirilmiştir. İktidar şimdi bu alanlara ‘mazbut vakıf’ etiketi yapıştırıp, tabiri caizse o kamusal kazanımlara çökmek istemektedir. Yani mesele yalnızca bir mülkiyet düzenlemesi değildir.
“İktidar, halkın sandıkta CHP’ye verdiği yetkiyi, yasal manevralarla geri almaya kalkmaktadır”
Kültürel alanları da belediyeleri de ‘tek merkezli’ bir anlayışa teslim etmek isteyen bir iktidar ile; o alanları halkın hizmetine sunan kamucu belediyecilik anlayışı karşı karşıyadır. Bu yasa, bir anlamda yerel başarının cezalandırılması yasasıdır. Seçimle alınamayan belediyeler, bürokratik yolla etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. İktidar, halkın sandıkta CHP’ye verdiği yetkiyi, yasal manevralarla geri almaya kalkmaktadır. Bu düzenlemeyle belediyelerin elinden yalnızca taşınmazlar değil, iradeleri de alınmaktadır. Kültürel mirasın idaresi, belediyelerin değil, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bünyesine devredilmekte; yerel halkın söz hakkı fiilen sıfırlanmaktadır.
“Bu teklif, yalnızca belediyelerimizi değil, yerel demokrasiyi de hedef almaktadır”
Cumhuriyet’in kültür politikası, merkezden değil, yerelden filizlenmiştir. Halk evleri, köy enstitüleri, belediye tiyatroları, yerel müzeler bu anlayışın ürünüdür. Bugün bu yasa teklifiyle o miras tersine çevrilmek isteniyor. Kamunun değil, merkezi idarenin menfaati gözetiliyor. Bu teklif, yalnızca belediyelerimizi değil, yerel demokrasiyi de hedef almaktadır. Bu yasa teklifinin amacı kamusal fayda değil, siyasi tahakkümdür. Bu düzenleme kültürü korumaz, tekelleştirir.”



