Türkiye’nin en yüksek beşinci dağı olan 3.917 metrelik Erciyes, yalnızca fiziksel büyüklüğüyle değil, geçmişten bugüne uzanan hikâyeleriyle de görenleri büyülüyor. Milyonlarca yıl önce aktif bir volkan olan ve Anadolu’nun şekillenmesinde büyük rol oynayan Erciyes Dağı, hem bilimsel gerçekliği hem de mitolojik yönüyle coğrafyanın en dikkat çeken unsurlarından biri.
Arkeolojik bulgular, Kapadokya bölgesini oluşturan tüflerin ve kaya oluşumlarının büyük bölümünün Erciyes’in eski püskürtme dönemleriyle ilgili olduğunu gösteriyor. Bugün üzerinde modern kayak tesisleri ve turizm merkezleri bulunsa da dağın geçmişi, insanlık tarihinin çok öncesine dayanıyor.
Binlerce Yıllık Efsanelerle Örülü Bir Dağ
Erciyes, yüzyıllar boyunca çeşitli uygarlıkların kutsal kabul ettiği bir dağ oldu. Hititlerden Friglere, Roma’dan Selçuklulara kadar birçok medeniyet, Erciyes’e dair izler bıraktı.
Antik Yunan coğrafyacısı Strabon’un eserlerinde Erciyes, “Sonsuz karlarla kaplı, zirvesinden iki denizin görülebildiği dağ” olarak tasvir ediliyor.
Halk arasında ise dağın oluşumunun gökyüzünden gelen ateş tanrısının öfkesine bağlandığı, zirvesinin bulutları yaran görüntüsünün “göğe uzanan bir taht” olarak betimlendiği efsaneler anlatılıyor.
Yörede yaşayanlar arasında, dağın eteklerinde dolaşan dumanların “Erciyes’in nefesi” olduğuna inanılan kadim bir inanış da var. Kış aylarında zirvedeki sert rüzgârların uğultusu, bölge halkı tarafından hâlâ efsanevi anlamlarla ilişkilendiriliyor.
Modern Turizm Merkezi Ama Ruhunu Korumaya Devam Ediyor
Bugün Erciyes Dağı, uluslararası standartlarda kayak merkezleriyle turizmde öne çıkan bir destinasyon hâline geldi. Ancak ne modern tesisler ne de artan ziyaretçi sayısı, dağın mistik ruhunu gölgeleyebiliyor. Erciyes hâlâ hem bilim insanlarını hem gezginleri hem de doğaseverleri kendine çeken benzersiz bir cazibe noktası olmayı sürdürüyor.




