Türkiye’de kira artışlarının enflasyon karşısında hızla erimesi, ev sahipleri ile kiracılar arasındaki gerilimi her geçen ay daha da artırıyor. Artan maliyetler ve yetersiz artış oranları karşısında mevcut Borçlar Kanunu'nun güncel ekonomik şartlara yanıt verememesi, uzmanların “hukuki kriz” olarak nitelendirdiği tabloyu ortaya koydu. Kira tespit ve tahliye süreçlerinde yaşanan gecikmeler, hukuk sisteminin kiracı lehine işleyen yönlerinin daha görünür hale gelmesine neden oluyor.
“Sistem Kiracı Lehine Kilitlendi”
Uzmanlara göre mevcut hukuki düzenlemeler, yıllar önce oluşturulan sosyal dengelere göre tasarlandığı için bugünün ekonomik koşullarını taşımakta zorlanıyor. Özellikle kira artış sınırları ve otomatik sözleşme uzama hükümleri, ev sahiplerinin mülk hakkı bakımından ciddi zorluklar yaşamasına yol açıyor. Kötü niyetli kiracılar, sistemdeki boşlukları kullanarak tahliye sürecini yıllarca uzatabiliyor.
Kanunda Kapsamlı Değişiklik Çağrısı
Borçlar Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan akademisyenler, yeni sistemde hem kiracının barınma hakkını hem de mülk sahibinin ekonomik hakkını koruyan dengeli bir yapının oluşturulmasını talep ediyor. Kira artış formülünün yenilenmesi, tahliye davalarının hızlandırılması ve kötü niyetli taleplerin önüne geçilmesi en önemli başlıklar arasında.
Gerçek Olaylar Krizi Gözler Önüne Seriyor
Son dönemde yaşanan olaylar, sistemdeki dengesizliği açıkça ortaya koyuyor. Kadıköy’de evi satmak isteyen bir ev sahibi, kiracının daireyi göstermeyi reddetmesi nedeniyle aylarca satış yapamadı. Süreç kolluk kuvvetleri eşliğinde eve girilmesine kadar tırmandı. Kiracının şikâyeti üzerine açılan dava sonucunda ev sahibi tazminata mahkûm edildi.
Ara Buluculuk Başvuruları Patladı
2025 itibarıyla yalnızca “kiralananın tahliyesi” başlığıyla açılan ara buluculuk dosyası sayısı 125 bini aşarken, kira uyuşmazlıklarında toplam başvuru 443 bin 679’a ulaştı. Bazı kiracılar tahliye karşılığında “100 bin TL isterim” gibi taleplerle süreci tıkarken, ev sahipleri hem mülk değer kaybı hem de ekonomik zararla karşı karşıya kalıyor. Uzmanlar, “Bu tablo, sadece bireysel anlaşmazlık değil, sistemsel bozulmanın göstergesi” değerlendirmesini yapıyor.



