Meme Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Enver Özkurt’un açıklamaları, bu ilişkinin mekanizmasını detaylandırıyor. Özkurt’a göre, fazla yağ dokusu yalnızca bir enerji deposu değil; aynı zamanda vücudun hormonal dengesini değiştiren aktif bir organ gibi davranıyor. Bu durum kronik iltihaplanma, hücre büyümesini teşvik eden sinyallerin artışı ve östrojen dengesinin bozulmasıyla sonuçlanıyor.
Menopoz Sonrası Etki Katlanıyor
Menopoz sonrası dönemde östrojen üretiminin ana kaynağı yağ dokusu haline geliyor. Yağ hücreleri androjenleri östrojene dönüştürüyor, bu da hormon reseptörü pozitif meme kanseri riskini artırıyor. Yani fazla kilo yalnızca metabolizmayı değil, doğrudan hormon seviyelerini de etkiliyor.
Hormonel Dengesizlik Tümör Yayılımını Kolaylaştırıyor
Özkurt’un belirttiği bir diğer kritik unsur leptin ve adiponektin dengesizliği. Leptin hormonunun fazlalığı tümörlerin büyümesine ve yeni damar oluşumuyla beslenmesine zemin hazırlıyor. Buna karşın koruyucu etkisi olan adiponektin seviyesinin düşmesi, kanser hücrelerinin yayılmasını kolaylaştırıyor.
İnsülin Direnci Çifte Risk Oluşturuyor
Obez bireylerde sıkça görülen insülin direnci, hücrelerin sürekli büyüme sinyalleriyle uyarılmasına neden oluyor. Aynı zamanda serbest östrojen seviyesini yükselterek tümör oluşumunu hızlandırabiliyor. Bu durum, obezitenin yalnızca bir yaşam tarzı sorunu değil, aynı zamanda hormonal ve hücresel bir dengesizlik süreci olduğunu gösteriyor.
Yaşam Tarzı Değişikliği En Etkili Koruma
Uzmanlara göre kalıcı kilo kaybı, dengeli beslenme ve düzenli egzersiz, bu riskleri minimize etmenin en etkili yolları arasında. Akdeniz tipi beslenme, haftada en az 150 dakika egzersiz, işlenmiş gıdaların azaltılması ve alkol ile sigaradan uzak durmak; uzun vadede kanserden korunmada bilimsel olarak kanıtlanmış adımlar arasında yer alıyor.