1872 yılında Kayseri’de dünyaya gelen Ahmet Remzi Akyürek (Ahmet Remzi Dede), Mevlevîliğin Anadolu’daki son büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. Babası Süleyman Atâullah Efendi, Kayseri Mevlevîhanesi’nin şeyhiydi.
Küçük yaşlardan itibaren Mevlevî terbiyesiyle yetişen Remzi Dede, hem dinî hem de edebî eğitimini burada tamamladı. Arapça ve Farsçayı ileri düzeyde öğrenen Akyürek, klasik edebiyatın yanı sıra tasavvuf felsefesinde de derinleşti.
Mevlevî geleneğinin son halkalarından kabul edilir
Ahmet Remzi Dede, 1892 yılında İstanbul’a giderek Divan-ı Muhasebat’ta göreve başladı. Ancak asıl ilgisi ilim ve irfan dünyasındaydı. Zamanla Mevlevî tarikatı içinde yükselerek Kastamonu, Halep ve Üsküdar Mevlevîhanelerinde şeyhlik yaptı.
1924 yılında Üsküdar Mevlevîhanesi postnişinliğine atanan Akyürek, tekkelerin kapatılmasından sonra da bu geleneği yaşatmaya devam etti.
Onun önderliğinde birçok derviş, Mevlevî kültürünün edebî ve manevî yönünü sürdürdü. Ahmet Remzi Dede olarak da bilinen Akyürek, yalnızca bir tarikat şeyhi değil, aynı zamanda bir düşünce insanı olarak kabul edilir.

Şiirleri dönemin edebiyat çevrelerinde takdir gördü
Ahmet Remzi Dede şiirleri, Mevlânâ felsefesinin zarif birer yansımasıdır. Türkçe, Arapça ve Farsça yazdığı beyitlerinde aşk, teslimiyet ve ilahî sevgi temalarını işler.
Eserlerinde Mevlevî musikisinin ahengi, klasik şiirin ölçüsüyle birleşir. Şiirleri sadece dervişler arasında değil, dönemin edebiyat çevrelerinde de takdirle karşılanmıştır.
Seyyid Burhaneddin Türbesi’nin yakınına defnedildi
1925 yılında tekkelerin kapatılmasının ardından Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde başmemurluğa getirilen Akyürek, burada da ilimle meşgul oldu.
1937’de Ankara’ya geçerek Eski Eserler Kütüphanesi’nde müşavir olarak görev yaptı. 6 Kasım 1944’te vefat eden Ahmet Remzi Akyürek’in naaşı, Kayseri’deki Seyyid Burhâneddin Tirmizî Türbesi’nin yakınına defnedildi.
Manevî mirası yaşamaya devam ediyor
Bugün Kayseri’de Mevlevî kültürünü araştıran her araştırmacı, Ahmet Remzi Dede’nin ismine rastlar. Onun eserleri yalnızca bir dönemin değil, Anadolu’nun ruhani mirasının da aynasıdır.
Şairliğiyle gönüllere, bilgeliğiyle ilme hizmet eden Akyürek, Kayseri’nin manevî tarihinin en güçlü simalarından biri olarak hatırlanmaya devam ediyor.

Yalnızca şeyh değil divan şairidir
Ahmet Remzi Dede yalnızca bir şeyh değil, aynı zamanda ince ruhlu bir divan şairi olarak görülür. Ancak eserleri geniş kitlelerce bilinmez; çünkü çoğu el yazması mecmualarda ya da tasavvufî dergilerde yayımlanmıştır.
Şiirlerinde Mevlânâ’nın “aşk ve teslimiyet” anlayışı belirgindir. Üslubu, geç Osmanlı döneminin sade fakat derin mısralarıyla örülüdür.
‘’Şeyhlik postta oturmak değildir’’
Ahmet Remzi Dede şeyhlik yaptığı zamanlarda ‘’Şeyhlik, postta oturmak değil; gönül postunda yanmaktır’’ ifadeleriyle gerçek şeyhliğin makamdan değil, içsel terbiyeden geldiğini vurgular. Ona göre bir mürşid, otorite figürü değil; nefsini eritmiş bir gönül rehberidir.
Aynı zamanda ‘’Bir müridin kemâli, şeyhinin makamında değil, kendi kalbindedir’’ ifadelerini kullanan Ahmet Remzi Akyürek, mürid-şeyh ilişkisinde aşırı bağlılığa değil, kişisel iç yolculuğa vurgu yapar. Bu düşünce, onun tasavvuf anlayışının merkezinde yer alır.
Bu sözler, Ahmet Remzi Dede’nin şeyhliği bir makam olarak değil, emanet olarak gördüğünü gösterir. Gerçek mürşidin, gösterişten uzak, nefsini aşmış bir hizmet ehli olması gerektiğini savunur.



