Onun için bir “İpek Mendil” bir “Semaver”, bir “Havuz başı”, bir “Mahalle Kahvesi”, herhangi bir ses “Hişt hişt” hikâyeye dönüşüverir. Hiçbir nokta hikâyesiz değildir, his dünyasında, onun için. Bu da kalite ayrıntılarda gizlidir ilkesini retoriğine almış ve ustalığının, ölümsüzlüğünün belgesini çıkarmıştır. Günlük hayatın içinde ya da dışında olsun her şeyin hikâyesinin yazılabileceğini göstermiştir ve birçok öykücüye önder ve örnek olmuştur. 

Genç yaşta kaybettiğimiz Türk öykücülüğünün unutulmaz yeteneği Sait Faik ABASIYANIK öykülerinden birisinde Kayseri’ye değinir.  Önce “Kayseri Yolcuları” adıyla yayınlanan sonra ismi “Üçüncü Mevki” olarak değiştirilen bu öyküde Kayseri’ye trenle gitmekte olan ve aynı kompartımanı paylaşan altı yolcunun ruh hallerini anlatır. Sohbet sırasında yolculuğu Kayseri’ye olanlarla sohbet ederken hikâyenin öznesi Kayseri’deki Erciyes dağı ile ilgili öyle güzel cümleler söyler ki bir Kayserili olarak keyif almamak işten bile değildir. Kayserili olmaktan ziyade bir öykü yazarı ve okuru olarak ender bulabileceğimiz önemli bir eğretileme sanatı örneği gösterir.

Sait Faik neden farklıdır? Neden bu kadar çok okunur? “Hişt Hişt” adlı öyküsünde bunun cevabını kendisi verir. “Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekâlâ bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağmasaydı? Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte.” işte o, böyle düşündüğü için Sait Faik’tir. Sait Faik’in öykücülüğünü tartışmak haddimiz değildir. Biz onun taşrayı nasıl anlattığına, bu önemli kalemin Kayseri ve Erciyes ile ilgili neler yazdığına bakalım.

Önce 1920’li yılların Kayseri’si hakkında önyargı oluşturarak başlar anlatıcı. “Yanına bir gazete bile almamış adam, sıkılıyor, üzülüyor, uyumak istiyor, uyuyamıyor  Kayseri çok acayip bir kâinat, Seddiçin kenarında bir tuhaf şehir gibi muhayyelesini gıcıklıyor  Hanlar, kervansaraylar, dar sokaklarda çamaşır yıkayıp çocuklarını döven yağlı kadınlar ellerinde uzun birer pastırma, öğle yemeği yiyen memurlar ve uzayan bir gün ” şeklinde oluşturur okurun kafasında Kayseri imajını.

Öykü, kurgu dünyasının önemli türlerinden biri olarak ne haber ne ansiklopedik bilgidir. Öykülerde olan olaylar ve düşünceleri gerçek dünya mantığıyla algılamamak gerekir. 

Yazar kimi zaman deneyimlerini hayal dünyasında yarattığı kişilerin yaşantılarına, durumlarına serper.  Erciyes de Sait Faik’in hikâyesine belki de deneyimlerinden biri olarak düşer. Birçok ressam, şair ve yazarın eserlerinde kendi çağrışım dünyalarında işlemiş olsa da Sait Faik’in kelimelerle yeniden anlamlandırdığı Erciyes apayrı durur. Bu da bir öykücünün sözün büyüsünü nasıl işlettiğinin resmidir. Viladimir Nabokov’un  “Bir yazara üç noktadan bakılabilir, bir öykücü olarak görülebilir, bir öğretmen olarak, bir büyücü olarak. Büyük bir yazar bu üç niteliği-öykücü, öğretmen, büyücü- birleştirir ama onda ağır basan, onu büyük yazar kılan büyücülüğüdür...” sözlerini hatırlarsak Sait Faik bu tanımın üç noktasında da yerini alır. Onun bu üçayaklı değerlendirmede ağır basan tarafı söylemedeki büyücülüğüdür.

Şehirler büyür, şehirler gelişir, şehirler köhneleşir, pervasız bir canlıdır şehirler ama dağlar öyle değildir, hele Erciyes hiç değildir. Bu yüzden Erciyes kendisini yazanları da çağlar ilerisine taşıyacak kadar da kudret sahibidir. Erciyes’in yazar ve şairlere verdiği esin, kendisini sadece coğrafi bir yapı olmaktan çıkarır. 

İşte Sait Faik’in öyküdeki Erciyes’i…

“Kayseri'nin havası iyiydi. Erciyeş'in resmini görmüştü Ovaların ve küçük tümseklerin yanında, etrafına hiçbir dost ve sevgili takmadan bir bekâr adam gibi yükseliveren Erciyeş'i dâhilere benzetirdi. Öyle kurak ve kimsesiz memleketlerde kendi başlarına sivriliveren insanlardan bir insandı sanki Erciyeş. Kayseri'yi değil, Erciyeş'i seven adam da deminki beş kişilik ve altıncısı ben olduğum kompartımana girdi.  Ben isteksiz kendisine yer açtım. O,mağrur oturdu. Bu yer onun sarih hakkı idi. Kimsenin surat etmeye hakkı yoktu.”

bu güzel öyküyü henüz okumamış olanlar için belirtelim“Üçüncü Mevki” S.Faik’in ilk öykü kitabı “Semaver”de. Kitapçınızdaki YKY Yayınları raflarına bakabilirsiniz.