Yıllardır o kadar canımız yandı, o kadar çok acı haber kapımızı çaldı ki, artık neredeyse eşimizden dostumuzdan, yakın akrabamızdan şehit bir evlat sahibi neredeyse kalmadı. Her defasında aynı acıyı duyuyoruz. Böyle bir acının kanıksanıp alışılması, normalleşmesi söz konusu olamaz. Her defasında ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu acıyı bugün tadan ve daha öncesinde tatmış olan bütün ailelere, anne babalara sabr-ı cemil dilemekten, devletin bu işi çözmesini beklemekten ve kaybettiğimiz gençlere rahmet talep etmekten başka elimizden birşey gelmiyor.

Bu terör belası başladığı günden beri, siyasi sorumluluk taşıyanlara sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Bu milletin, terör konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını görmek gerekiyor. Hepimiz sırası gelince askerliğimizi yapıyor, günü geldiğinde evlatlarımızı da kurban olmasını göze alarak memleket hizmetine gönderiyoruz. Her tür tahrik karşısında galeyana gelmeden, zaten çözümü sor bir meseleyi tümden çözümsüz hale getirecek davranışlara, tepkilere girişmeden devletin çözüm üretmesini bekliyoruz. Ama daha ne kadar bekleyeceğimizi, daha ne kadar kurban vereceğimizi de bilemiyoruz.

Üstelik yıllar içerisinde, yanlış ve hatalı kararlarla, siyasi uygulamalarla meselenin adeta devlet eliyle büyütüldüğüne de tanıklık ettik. Artık yetmeli. Bu devletin bütün kurumları, bütün siyasi kuruluşları bu konuda ortak bir akıl üreterek kesin bir sonuca ulaşmak için ne gerekiyorsa yapabilmeli. Meclis, hükümet, bakanlıklar, siyasi partiler, genel kurmay, ve benzeri bu işle ilgili sorumluluğu ve çözüme katkısı olabilecek bütün özel ve tüzel kişilikler bu sorunu çözecek ortak bir akıl ve iradeyi bir an önce ortaya koymalılar. Bu konuda ne iktidar dayatmaları, ne muhalefette bulunmanın gerektirdiği ayrı baş çekmeler bir mazeret olarak kabul edilebilir olma durumunu kaybetmiştir.

Başka hangi meselede çekişilirse çekişilsin. Başka hangi konuda uzlaşmaktan kaçınılırsa kaçınılsın. Hangi durumda iş inada bindirilirse bindirilsin. Bunların şu an hiçbir önemi yok. Terörün bitmesi üzerinde kesin bir mutabakat ve sonuç üretecek çözüm önerileri üzerinde ittifak bekliyoruz.

Toplumun bir katmanına, özellikle siyasilere ve gerek torpille, gerekse bedelli askerlik gibi çözümlerle evladını bu ateşten koruyabilenlere “Davulun sesi uzaktan hoş” geliyor biliyoruz. Ya bu işin çözülmesini, ya da herkesin canı yanacak şekilde elini taşın altına koymasını bekliyor bu halk.

Ne söylersek söyleyelim meramımızı anlatmaya yetmiyor. Ümitle bekliyoruz...

31. TÜYAP KİTAP FUARI

“TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile 17-25 Kasım 2012 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi- Büyükçekmece’de düzenlenecek olan 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 600 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımı, 200 etkinlik ve yüzlerce imza ile kapılarını kitapseverlere açmaya hazırlanıyor.  İstanbul Kitap Fuarı’na yurt dışından 40 ülkeden yayınevleri, telif ajansları ve konuk yazarlar katılacak.”
Fuarın onur konuğu, çocuk edebiyatının tanınmış yazarı Gülten Dayıoğlu olacak. Bu yıl ana tema olarak “Çocukluğum Yırdımdır – Çocuk ve Gençlik Edebiyatı” başlığı belirlenmiş. Dolayısıyla çocuk edebiyatı üzerine çeşitli etkinlikler, panel ve söyleşiler düzenleceği belirtiliyor.

Fuarın bu yılki konuk ülkesi ise Hollanda. Bu çerçevede de çeşitli etkinlikler düzenlencek ve Hollanda edebiyatının bazı isimleri fuarda konuk olarak yer alacaklar.

Detayına girmek istemiyorum. Anlaşılan her yıl olduğu gibi renkli bir kitap fuarı gerçekleşecek. Bu yılki Tüyap kitap fuarına bildiğim kadarıyla şehrimizden Sergül Vural yazar olarak, kitaplarını imzalamak üzere katılıyor.

Gönül isterdi ki, kayak tesislerini görmek ve yerinde incelemek üzere Avusturya’ya, hafif raylı sistem için Avrupa’nın değişik ülkelerine heyet gönderen Kayseri Büyükşehir Belediyesi, yapmayı planladığı kültür sanat atılımı çerçevesinde fikir edinebilmek için, kendi bünyesinde bu işle sorumlu çalışanlardan oluşan bir heyeti bu fuarı incelemek üzere gönderseydi. Bildiğim kadarıyla Tüyap, Diyarbakır’da bile ses getirecek bir kitap fuarı düzenlemişti. Bu konuda Diyarbakır’ın gerisinde bir Kayseri’de yaşamak hoş değil. Diyarbakır’ı elbette küçümsemiyoruz. İşin acı yanı bu tür etkinlikler bakımından Kayseri’nin bir çok yoksun, acınası ve küçümsenir bir durumda olması. Bunu da hatırlatmak bizim boynumuzun borcu olmalı.