Uzmanlar bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Kimine göre şeker, beynin mutluluk merkezini ateşleyen sihirli bir tuş; kimine göreyse fazla şeker, mutluluğu kısa vadede verip uzun vadede çalan sinsi bir hırsız. Peki, gerçekte durum ne? İşte konunun bilimsel ve psikolojik perde arkası…
şeker ve beynin mutluluk merkezi
Vücudumuz şeker tükettiğinde, beynimizde “dopamin” adı verilen mutluluk hormonu salgılanıyor. Bu yüzden çikolata yerken yüzümüz gülüyor, tatlı bir kek yediğimizde keyfimiz yerine geliyor. Ancak uzmanlar, bu etkinin tıpkı bir sosyal medya bildirimi gibi “geçici” olduğunu vurguluyor.
kısa süreli keyif, uzun süreli risk
Şekerin sağladığı mutluluk hissi, kan şekeri seviyesinin hızla yükselip ardından sert bir şekilde düşmesiyle son buluyor. Bu iniş-çıkış döngüsü, zamanla daha fazla şeker isteği ve yorgunluk hissine yol açabiliyor.
Psikolojik etki mi, gerçek ihtiyaç mı?
Bazı psikologlar, şekerin aslında fizyolojik değil psikolojik bir bağımlılık yarattığını söylüyor. Yani tatlıyı yemek, sadece tat alma zevki değil; aynı zamanda çocukluktan gelen ödül anılarımızı tetikliyor.
Şekersiz mutluluk mümkün mü?
Beslenme uzmanlarına göre, şekerin yerine meyveler, hurma, bal gibi doğal tatlandırıcılar kullanmak hem sağlığa hem de psikolojiye iyi geliyor. Böylece beyin tatlı hissini alırken vücut gereksiz rafine şeker yükünden kurtuluyor.
Uzmanların ortak noktası: Ölçü
Her iki görüş de tek bir noktada birleşiyor: Ölçü. Az miktarda şeker keyif verirken, fazlası hem sağlığı hem de uzun vadeli mutluluğu olumsuz etkiliyor.
Mutluluk tabağınız nasıl olmalı?
Protein, sağlıklı yağlar ve doğal tatlı kaynaklarıyla dengelenmiş bir beslenme planı, hem ruh halinizi hem de enerjinizi korumanın en etkili yolu olarak öne çıkıyor.
Tatlı hayat mümkün, ama dengeyle
Şekerin mutluluk üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Ancak kalıcı mutluluk için tek adres tatlılar değil; sosyal ilişkiler, spor, uyku ve stres yönetimi de en az tatlı kadar etkili.