Gündelik hayatta tanımlar üzerine pek düşünme ihtiyaca hissetmeyiz.

Ama belki gündelik hayatımızı belirleyen önemli kavramlardan biridir tanımlar. Mesela gündelik hayatımızı olduğu kadar tüm hayatımızı ilgilendiren kavramların çerçevesini tanımlar belirler.

Çok bariz bir örnekle açıklamak gerekirse, insanı örnek verebiliriz. Bizzat insan olduğumuz, insanlarla birlikte yaşadığımız için insan nedir diye bir soru sormak aklımıza bile gelmez. Hatta kimilerince insan nedir diye bir soru sormak abesle işgal olarak algılanabilir. Oysa durum böyle değildir. İnsan nedir sorusu eski bir sorudur. Halen de cevabı net olarak ortaya konulmuş değildir. Antik Yunandan başlayarak felsefenin en önemli sorularından biridir bu. Neredeyse bütün dinler, dinlerin kendi içindeki farklı anlayışlar, modern ezoterik teşkilatlar ve bilim gibi birbirinden farklı disiplinler insanı tanımlamaya çalışır. İnsanın ne olduğu sorusuna farklı disiplinlerin verdiği cevaplar bize şunu gösterir. İnsanın tek bir tanımı, tarifi yoktur. Farklı tanım ve tarifler mümkündür.

İnsan konuşan canlı, alet kullanan hayvan, düşünen hayvan gibi meşhur tanımlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bunlardan hangisi olmayı kabul edeceğiz? Hangisi olmayı kabul edeceğiz? İşte burada meselenin önemi ortaya çıkıyor. İnsan olduğumuzun farkındayız. Ama insan nedir diye sorulduğunda kendimize ait bir tanımlamaya sahip değiliz. İnsanın ne olduğunu bilmiyoruz…

İnsan nedir sorusu ben neyim sorusuyla aynı anlama gelir. Bu durumda insan nedir sorusunun cevabı aynı zamanda genel anlamda ben neyim sorusunun da cevabını oluşturur. Benim ne olduğumu benden başkasının tanımlamasına izin verebilir miyim? İzin verirsem ne olur? Bu konuda akla gelebilecek sorulara kendime ait bir cevap aramaz ve bulmazsam, benim ne olduğumu başka biri tanımlayacak demektir. İnsanı tanımlayan her kim olursa olsun, geliştirdiği tanımı başta kendi zatından, kendini oluşturan değerlerden, yargılardan, inançlardan ve sahip olduğu bilgiden bağımsız olarak yapamaz. Hiçbir ahlaki değere sahip olmayan birinin bizi tanımladığını düşünün. İnsan hırsızlık yapan bir canlıdır diye bir tanım yapsa, biz bunu kabul edebilir miyiz?

Herkes bu tür zihinsel faaliyetlerle uğraşmaz. Ama şunu bilmeliyiz. İnsanın ne olduğunu tanımlayan birileri var. İşte bu birilerinin kim olduğunu bilmeden yaşarken farkında olmadan yapılan tanımlamaya uygun olarak yaşarız. Mesela evrensel insan haklarını düşünün. Buradaki insanın ne demek olduğunu biz düşünmesek bile bu konuda karar verenlerin aklında bir insan tanımı var. Bu tanıma göre insanın sahip olması gereken haklara karar veriyorlar. Sonrasında bizler, bir insan olarak yaşarken, birilerinin/başkalarının yaptığı insan tanımına mahkum olarak yaşıyoruz.

Gazze olayları başladıktan kısa bir süre sonra, İsrail’in yetkili ağızlarından birçok kez şunu duyduk. Öldürdükleri bebekler, çocuklar, yaşlılar ve kadınlar için “Onlar insan değil” dediler. Bu söz öylesine bir söz değildi elbette. Katledilen Filistinliler başta olmak üzere, Yahudilerin haricindeki hiçbir insan onların bozuk kitabındaki insan tanımına dahil değildir. Bu nedenle sadece Yahudi insandır. Diğer insanları öldürmekle, haşerat öldürmenin arasında bir fark yoktur. Sadece bu örnek bile bir tanımın dünyayı ne hale getirebileceğini anlamak mümkündür.

Tanımların egemenliği altında yaşıyoruz. Hangi çağda yaşadığımızı başkaları tanımlıyor. Bizi ve çocuklarımızı X, Y, Z kuşağı diye tanımlıyorlar. Bilimin ne olduğunu, teknolojiyi, siyaseti, ideolojiyi, dini, hayatı her şeyi tanımlıyorlar. Bu tanımların bize uygun olup olmadığını ise hiç düşünme gereği duymuyoruz. Olduğu gibi kabul ediyoruz. Biraz önce ahlaksızın insanı hırsız diye tanımlamasını örnek vermiştim. Bunu kabul etmediğimiz gibi, diğer tanımlara itiraz etmeyi akıl edebiliyor muyuz? Bizi tasnif eden, bir yere konumlandıran, tarif eden bu tanımlar bizi ne kadar ifade ediyor, ne kadar temsil ediyor? Hiçbir fikrimiz olmadan yaşamaya devam ediyoruz. Fikrimiz olmadığı için itirazımız da yok.

Bir önceki yazımda çağı tanımaktan bahsetmiştim. Çağı tanımak için, çağımızın tanımı başta olmak üzere bize hayatımızın her anında, alanında baskın olan, bizi belirleyen tanımlardan haberdar olmamız lazım. Sonrasında daha zor bir konu bizi bekliyor olacak. İtiraz ettiğimiz, kabul etmediğimiz tanımların yerine kendimize ait, bizi tarif eden tanımlara sahip olma gayreti. Aksi takdirde koyunlar gibi güdülmeye devam edeceğiz. Çünkü en başta insan olmak üzere, kendimize ait bir kavramımız, bir tanımımız olmayacak…