Hayallerimizi konuşurken genellikle büyük resimden başlarız: lüks arabalar, geniş evler, egzotik tatiller… Ama gerçekler kapıyı çaldığında çoğu zaman midemizin gurultusu, o hayalleri susturacak kadar baskın olur. Çünkü hayat, sadece büyük ideallerin peşinden koşmak değil; aynı zamanda karnımızı doyurmak için mücadele etmektir. Ne kadar şiirsel olursa olsun, boş mideyle hayaller pek yürümüyor. İşte tam da bu noktada, insanlığın en kadim çatışması ortaya çıkıyor: Hayaller, gerçekler ve mideler…
Şimdi, karnınız tokken bu haberi okumaya başlayın. Çünkü aç karnına okuyacak olursanız, gözünüz başlıklardan çok, bir lahmacunun üstüne kayabilir.
Hayallerimiz karnımızdan bağımsız mı?
İnsanoğlu hayal kurarken sınırsızdır. Bir çocuk astronot olmayı, bir genç dünyayı gezmeyi, bir yetişkin ise ekonomik özgürlüğünü kazanmayı hayal eder. Fakat tüm bu hayallerin ön koşulu, sağlıklı bir beden ve dolu bir mideye sahip olmaktır. Açlık, beynin hayal gücünü kısıtlayan en temel engellerden biridir. “Aç ayı oynamaz” atasözü boşuna söylenmemiştir.
Psikologlara göre, insan zihninin üretkenliği karnın tokluğuyla doğrudan ilişkilidir. Karnı aç olan birey, sadece bir ekmek hayal ederken; tok birey, Mars’a yolculuğu hayal edebilir.
Gerçekler acı, mideler daha da acıktırıcıdır
Ekonomik şartlar, zamlar, hızlı tüketim alışkanlıkları derken, gerçekler çoğu zaman midemizi köşeye sıkıştırır. Günümüzde sağlıklı beslenme listeleri sosyal medyada kol gezerken, çoğu vatandaş için gerçek olan şey “bugün eve ekmek alabilecek miyim?” sorusudur. Hayaller “organik beslenme” derken, gerçekler “makarnayla günü kurtarmak” der.
Bu çelişki, yalnızca bireysel değil, toplumsal boyutta da karşımıza çıkar. Bir yanda “hayalini yaşa” sloganlarıyla parlatılmış reklamlar, diğer yanda boş cüzdanların sessizliği… İşte o sessizlik, midelerin gürültüsüyle birleşince daha da çarpıcı bir hâl alır.
Mide, hayalleri yöneten sessiz patron
Hiç düşündünüz mü? Günlük kararlarımızın büyük bir kısmı midemizle ilgilidir. Açken öfkeleniriz, tokken daha anlayışlı oluruz. Aç bir insanın hayali ile tok bir insanın hayali aynı değildir. Açlık, hayalleri küçültür; tokluk ise büyütür.
Mide aslında sessiz bir patrondur. Kendi sesini duyurmak için guruldamaya başladığında, en büyük hayalleri bile erteletebilir. Üniversite sınavına hazırlanan bir gencin hayali “iyi bir mühendis olmak”tır, ama tam sınav anında acıkırsa, o an tek hayali bir simit olabilir.
Hayallerle gerçekler arasında kurulan sofra
İlginçtir ki sofralar, hayaller ve gerçeklerin kesiştiği en net alanlardan biridir. Bir aile sofrada bir araya geldiğinde, hayaller ve gerçekler aynı tabakta buluşur. Anne, evdeki malzemelerle mucizeler yaratmaya çalışır, baba daha ekonomik çözümler arar, çocuk ise pizzanın hayalini kurar.
Sofra, hayal ile gerçek arasındaki dengeyi kuran bir masadır. Bir gün hayallerdeki kebapla dolar, ertesi gün sade bir çorbayla yetinilir. Ama her hâlükârda sofranın etrafındaki sohbetler, mideleri doyurmanın ötesinde ruhları da besler.
Mideyi mutlu etmenin toplumsal etkisi
Bilim insanları, tok bireylerin karar alma süreçlerinde daha sağduyulu, daha az stresli ve daha üretken olduklarını söylüyor. Bu da demek oluyor ki, mide sadece kişisel bir mesele değil; toplumsal barışın ve üretkenliğin de anahtarıdır. Hayallerin büyümesi için önce midelerin doyması şarttır.
Bir toplumun mideleri tok değilse, hayalleri de kısa vadeli ve sınırlı olur. Ancak karnı doyan toplumlar, bilimde, sanatta ve teknolojide hayallerini gerçekleştirebilir.
Hayaller, gerçekler ve mideler aynı masada
Hayallerimiz, gerçeklerimiz ve midelerimiz aslında birbirinden kopuk değil. Her biri diğerini besliyor, yönlendiriyor ve sınırlandırıyor. Hayallerimizi büyütmek istiyorsak, önce midelerimizi doyurmak; midelerimizi doyurmak içinse gerçeklerle yüzleşmek zorundayız. Ve belki de en önemlisi, hayat dediğimiz şey tam da bu üçlünün ortasında, dengeli bir sofrada gerçekleşiyor.