Ünlü filozof Sokrates diyor ki bir toplumda kadın ve erkek b bir kez eşit hale getirilirse kadınlar otomatik olarak üstün hale gelirler.
Bu, kadınların fıtratları ve karakterleri'nin bir sonucudur.
Çünkü kadınlar manipülasyon ustasıdır.
Bir başka açıdan kadınlar çoklu silaha sahip gladyatör gibidir. Üstün meziyetleri olmayan her erkeği tamamen kontrol altına almayı çok iyi başarırlar.
Erkekler hayata daha saf ve daha düz bir mantıkla bakarlar. Bu yüzden kadın erkek ilişkilerinde erkekler daima kaybetmeye mahkum olur.
Çünkü erkekler kadınların O girift, espritüel ve derinlik kokan düşünce ve yeteneklerinden yoksundurlar.
Bunun sebebi ekeklerin dış dünyaya yönelik öncelikleri ve meşguliyetleri vardır.
O yüzden kadın erkek ilişkilerine fazla zaman ayıramazlar.
Kadınlar erkeklere göre güçsüz oldukları için daha çok entrika, duygusal manipülasyon ve ajitasyonlarla erkekleri yönlendirmeye ve idare etmeye çalışırlar.
Kadınlığın silahlarını keşfetmiş bir kadından daha tehlikeli bir varlık yoktur.
Ancak bir kadın rekabet ortamında bir başka kadına denk geldiğinde ikisinin de silahları eşit olduğundan çatışma çıkar.
Bu yüzden pek çok kadın kadınla anlaşamaz pek çok kadının kadından ziyade erkek arkadaşı vardır.
Tek eşli toplumlarda istisnalar haricinde genellikle ilişkiyi kadınlar yönetir. Çünkü kadınlar cinselliği , duygusallığı, merhameti ve şefkati bir silah olarak kullanma yeteneklerini haizdirler.
Erkek günün yorgunluğunu atmak için hanesine ailesinin yanına gelir. Ancak evde bulduğu ortam onu rahatlatmıyorsa erkek gerilimli bir hayata yönelmeye başlar.
Koca eşinden evde beklediği o şefkati merhameti ve duygusallığı görmediğinde içine kapanır ve sessizliğe gömülmeye başlar bu durum zamanla duygusal bir açlığa dönüşür.
Erkek bu açlığı dışarıda doyurmaya çalışır ya da kadının kölesi olur.
Ancak çok eşli olan toplumlarda kadının bu silahı işe yaramadığı için erkekler gücünü kaybetmezler.
Bunun yanında kadınların kıskançlık damarı nedeniyle rekabet duygusu devreye girdiği için kadınlar erkekler karşısında normal bir konuma düşerler. Yani bir başka ifadeyle fıtratlarının gerektirdiği konumda yaşamaya devam ederler..
Kadınlar bu rekabet duygusu içinde kocalarını sahiplenmek için adeta birbirleriyle yarışırlar.
Erkekler de doğalarına uygun olarak tüm eşlerini mutlu ederler bu duygu koruma ve kollama güdüsüne sahip erkeğin doğasında vardır.
Biraz daha derine indiğimizde kadınların erkeklerden daha merhametsiz ve daha acımasız olduğunu görürüz. Ünlü bir filozof diyor ki Bir kadın sevdiği erkek için kendine acımaz sevgisi biten bir adama ise zerre kadar acımaz.
Voltair diyor ki kadınlar aşkta ve intikamda erkeklerden daha barbardırlar.
Bir de üstüne Medeni kanunda kadınları daha güçlü konuma getirecek yasalar çıkarırsanız bu hepten kadınların kimyasını ve şirazesini bozacak bir duruma sokar ve toplum yozlaşmaya başlar.
Çünkü entrikanın olduğu toplumlarda gelişim olmaz Adalet olmaz bilimsel gelişme olmaz.
Olması gereken hak adalet bilgi ve liyakattir.
Bugün boşanma davalarına bakıyoruz büyük çoğunluğunda kadınların üstünlüğü ve galibiyeti ile sonuçlanıyor.
Bu durum kadınların haklı olduğu anlamına gelmiyor.
Kadınların sinsi, entrikacı ve plancı oldukları anlamına geliyor.
Kadın aslında erkeğin merhamet duygusunu sömürüyor.
İlişkiyi önce kadın bitirir sonra erkek biten ilişkide yeni bir soluklanma için başka arayışlara girer.(Kadın bunu bilerek ve isteyerek yapar)
Kadın çapkınlık yapan kocasını yakalar bunu silah olarak kullanarak erkeğin bütün servetine konar. Erkeği ağır tazminatlara mahkum ettirir..
Burada aslında erkeği tuzağa düşüren kadındır.
Ancak mahkeme salonlarında bu durum asla gözükmez kadınlar haklı mağrur ve gözleri yaşlı bir şekilde çıkar ve krallıklarını ilan ederler.
Bu durumu anlamanın yolu şudur mahkemelerde ezik, ezilmiş, mağrur, gözü yaşlı kadın boşanma davasından hemen sonra bambaşka bir haleti ruhiyeye bürünür birden kabak çiçeği gibi açar ve sokaklarda fırtına gibi esmeye başlarlar..
Erkek ise bu adaletsizlik karşısında derin bir travmaya düşer.
Travma intikam duygusuna yol açar.
Erkek bu intikamını bir şekilde soğutamazsa bu işi cinayete kadar götürür.
Toplumdaki cinayetlerin birçoğunun temelinde bu adaletsizlik duygusu yatar.
Velhasıl diyoruz ki topluma uymayan kanunların acilen bertaraf edilmesi,
Kanunlarımızı milletimizin genlerine, adetlerine, örfüne, ruhuna ve kimyasına uygun hale getirmek için kolları sıvamalıyız.
Şunu unutmayın ki bugün bizim başaramadığımız sorunlar yarın çocuklarımızın kucağında daha ağır daha kronik ve daha çözülmez bir hale gelecektir.