Her gün önünden geçtiğimiz o gözler... Ne anlatmak istiyor? Kayseri’nin sokaklarında yalnızlığa, açlığa ve şiddete terk edilen canların hikâyesi hepimizin sorumluluğu değil mi?
Sokakta yürürken göz göze geldiğimiz bir köpek… Kaldırımda kıvrılıp yatan bir kedi… Kayseri’nin dört bir yanında hayatla mücadele eden sahipsiz hayvanlar, aslında sessizce bize bir şey anlatıyor: Görülmek, beslenmek, korunmak istiyorlar.
Kayseri, sanayi ve ticaretin kalbi olabilir. Ama bir şehrin gerçek gelişmişliği, o şehirdeki en savunmasız canların nasıl yaşadığıyla ölçülür. Peki, biz bu sınavı geçebiliyor muyuz?
Son aylarda sosyal medyada sıkça rastladığımız zehirlenme, barınağa götürülüp kaybolan hayvanlar, saldırıya uğrayan köpekler… Bunlar münferit değil, sistematik ihmallerin sonucu.
Sokak hayvanları sadece “görüntü kirliliği” ya da “tehdit” olarak ele alınıyor. Oysa onların da bir yaşam hakkı var. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun varlığı, yerel yönetimlerin asli görevlerinden birinin sokak hayvanlarına sahip çıkmak olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Peki, Kayseri’de durum ne?
Evet, belediyelerin zaman zaman mama bırakma ve kısırlaştırma çalışmaları oluyor. Fakat bunlar sürdürülebilir değil. Barınaklar yetersiz, gönüllü hayvanseverlerin üzerine düşen yük ise taşıyamayacakları kadar ağır.
Güvenli yaşam alanları, düzenli mama ve su noktaları, eğitimli veteriner desteği, farkındalık kampanyaları… Bunlar hayal değil, uygulanabilir çözümler.
Bu yazıyı okuyan herkese bir çağrım var:
Bir kap su bırakın kapınıza.
Bir kap mama koyun bir köşeye.
Bir belediye yetkilisine mesaj atın, bir öneri sunun.
Sosyal medyada ses olun.
Çünkü onlar konuşamıyor, ama biz onların sesi olabiliriz.