Kayseri denildiğinde çoğumuzun aklına önce mantı, pastırma, sucuk gelir. Doğrudur; bu şehir sofrayı da sever, misafirini de. Ama bana göre Kayseri’nin en güzel yanı, ne Erciyes’in görkemli zirvesidir tek başına ne de tarihten süzülüp gelen kervansarayları… Bu şehrin en güzel yanı, insanının sıcaklığıyla taşın, toprağın, soğuğun bile şekil değiştirmesidir.

Erciyes’in eteklerinde yükselen Kayseri, her sabah aynı dağın gölgesine uyanır ama her gün başka bir insan hikâyesi yazar. Sanayisiyle güçlü, ticaretiyle hareketli bu şehir; çalışkanlığı kadar paylaşmayı da bilir. Kapısını çaldığınız her evde bir çay mutlaka kaynıyordur. Bir esnafın dükkânında “Abi otur bir soluklan” cümlesi, şehrin en doğal ritüelidir.

Bu şehir, modern hayatın koşuşturmasını yaşarken bile geçmişine sadık kalmayı başarır. Tarihi çarşıların dar sokaklarında gezerken hem geçmişin kokusunu alırsınız hem de bugünün dinamizmini hissedersiniz. Kayseri’nin en güzel yanı, işte tam da bu dengeyi kurabilmesidir.

Belki de Kayseri’yi özel yapan, Erciyes’in heybetiyle insanının tevazu¬sunun aynı şehirde buluşmasıdır. Soğuğuyla ünlüdür ama insanı sıcaktır; taşına bakarsın serttir, ama yüreği yumuşaktır. Ve bu çelişki zannettiğimiz şey, aslında Kayseri’nin eşsiz güzelliğidir.