Bizler Neoroformatı son yıllarda çok duyar olduk. Toplumda bu konuda bir bilinçlenme var. Çevremizde bir çok kişinin seminerlere katıldığını, bu konularda kitaplar okuduğunu ve seanslar alarak bir çok hastalığının geçtiğine şahit olmuşuzdur.

   Tabiki her konuda olduğu gibi bu konuda da başlangıçlar çok zor oldu. Bugün Neoroformatın Türkiye de başlangıcı ve ilk uygulayıcısı olarak en büyük mücadeleler veren kişi Barış Muslu olmuştur. Düzenli olarak sosyal medyadan yayınlar yapıp, toplumu bilgilendirme adına hastalıklar ve travmalar arasındaki bağı mantıksal olarak anlatarak çok güzel iyileşmelere vesile olmuştur.

  Bu yayınlarda anlatılan iyileşme hikayaleri bizlere ilham kaynağı oluyor. Geri dönüşlerden artık neredeyse 80-90 % kalıplaşmış bir travma modelleri oluşturarak insanlıga büyük hizmet ettiğine ben inanıyorum. Anne tarfından Kayserili’de olan Barış Muslu Talaslı bir hemşerimiz. Kendisine zaman zaman dönecegiz

      Hepimizin ufak tefek de olsa hastalıkları muhakkak var. Hiç birimiz pamuklara sarılıp büyütülmedik maalesef. Bugün geldiğimiz noktada abonesi olduğumuz bir doktorumuz var ve onun hediyesi ilaçlarımız.

  Bu yüzden hep arayış içinde tetikte olma hissi doğuyor. Dünyada yaşanan onca kargaşada güvenecek kimsenin kalmadığını damarlarımıza kadar enjekte ediyor sistem...

  O yüzden kişi kendi ‘Doktoru olmak zorunda kalıyor, en azından kendi durumunu google amcadan araştırıp kendi teşhisini bir çogumuz yapmışızdır.

Bize sunulan saglık hizmeti “ ölme ama ilaç kullanmaya devam et “ bazlı olduğundan herbirimiz alternatif tıp dediğimiz çeşitli yöntemlerle kendi çaremizi kendimiz arıyoruz.

  Hepimiz Allah’a dualar ediyoruz bu kadar mükemmel bir düzeni muazzam bir şekilde  bir bedende tüm ayrıntılarıyla, birbirleriyle uyumlu. Hepsi kendi görevini itinayla yapan organlar ve uzuvları yaratıp mutlu bir hayat sürmemiz olagan üstü, ama yaşanan bir travmadan sonra o an ki travmaya konu olan organ yada uzvumuzda zamanla başlayan ağrı yada hastalık gün geliyor ki artık hayatımızı kararta biliyor. Öyle bir ana geliyoruz ki ölümden korkan veya ölümü ister vaziyette buluyoruz kendimizi.

    Bedenimiz nasıl oluyorda saat gibi çalışırken bir anda işler tersine dönüp kendimizi yatakta buluyoruz. Burda tüm vucudumuzu her hücresine kadar yöneten alt beynimiz var. Hani gece uykumuzda organlarımız çalışmaya devam etmesi bu organların kontrol altında olduklarını anlamamıza yeterli sanırım.

    Burda konumuz hastalıklar olduğu içinde alt beynin handikaplarıyla karşılaşıyoruz. Halbuki bizim öğrendiğimiz beyin çok akıllı, her şeyi bilen yöneten büyük bir sistem ama tabiki bu üst beyin.

    Bunu üst beynimiz için rahatlıkla söyleye biliriz. Gelecegimiz, işimiz. Çocuklarımız, tatil planlarımız günlük hayatta yaşadığımız tüm olayların karar mekanizması üst beynimiz.gayette akıllı sonuçlar görüyoruz. Herkeste olmasa da.

 

  

 

- Peki alt beynimiz, bize neden bu kadar  problem yaşatıyor? 

    Alt beynimizin burdaki görevi bizi hayatta tutmak her ne koşulda olursa olsun sen yaşamalısın veya tehlikeye hazırlıklı olmalısın.

- Buraya kadar güzel ama o kadar titizken neden halen hastalanıyoruz?

   İşte handikap burda başlıyor alt beynin herhangi bir travmada başlattığı savunma amaçlı ,ilğili organa veya uzva güçlü kılmak adına gönderilen ödem pompalanan kanın bitiş tarihinin olmaması. Evet tetikte olmalıyız, güçlü olmalıyız ama hiç bir şey sonsuza kadar devam edemez ki.

 Olay yaşanıp bittiği halde hatta unutulduğu halde aynı takviye ve güç gönderme devam ettiği için alt beyin o organımızı veya uzvumuz 5 yıl 10 yıl sonra işlevini yitirip ,agrıya sebep olmaya ve en sonunda ölüme giden bir yolda bulu veriyoruz kendimizi.

  Tabi bu süreci doktor kontrolleri ve  verilen ilaçlarla halletmeye çalıştıkca ilacların yan etkileriyle de vucudumuzda başka saglık problemleri de kaçınılmaz bir hayatın içinde buluyoruz kendimizi.

Devam edecegiz...

 

Uyarı: Yazılarım Kesinlikle tedavi amacı taşımaz