Odunlar da çeşitlidir efendim; gövde odunu, dal odunu, kök odunu… Çaplarına göre de ayrışırlar; kalın odun, ince odun… Bir de kullanımlarına göre sınıflandırılırlar; yapılacak odun, yanacak odun… Kazanın içindeki onca zengin malzemenin güzel pişmesi için yanacak odunun da fonksiyonlu olması gerekir illaki değil mi? Şaşırmayın sakın Azizim. Toplumda çok sık sarf edilen kadın erkek arasındaki anlaşmazlıkların hep bir tarafa yıkılmaya mahkûm edilen, haklıyım payesini canlı tutan, somut olarak gösterilen o muhteşem kelimeyi konuların sonuna yerleştirilerek taçlandıran mevzuatlardır. Odunuz yani Azizim, kaçarı, gideri, ederi, yok. Peki, bizleri odun yapan kendimiz miyiz ya da hiç bıkmadan yılmadan habire şekillendirmeye gayret eden, üzerinde uğraştığı şekli beğenmeyip tekrar başka bir şekle sokmak için uzun mücadeleler veren değerli hanımefendiler mi dersiniz? Odun kelimesinin ayrıntıları yazımızın başında bahsettiğim gibidir. Oysa ihtiyaç vardır kazana, kazanın içine atılacak malzemelere, o malzemeleri karıştıracak nazik ellere ve kazanın içindekilerinin lezzetli pişmesini sağlayacak “oduna”… Yaradılış gereği erkekler hislerini belli etmekte pek başarılı olamamıştırlar. Bundan dolayı da kadınlar tarafından duygusuzlukla yaftalanırlar. Duygularını ifade edemediği için erkeğin hissettikleri dışarıdan görülmez. Kadın-erkek ilişkilerindeki rollerde burada önemlidir. “Erkek=isteyen, kadın=istenen” ilişki modeliyle baktığımızda, isteyen tarafın duygularının anlaşılmasına ihtiyaç yoktur, değil mi? Hissiyatı anlaşılması gereken taraf kadındır yani, istenen… Yani hep kadınları anlamaya çalışmak mı etik olacak her zaman, erkeklerin de anlaşılma ihtiyacı olamaz mı? Diye de soru sorma hakkını görüyorum kendimde de…

Tuna Kiremitçi’nin senaryosunu kendi yazdığı “Adını Sen Koy” filminden…

“Aşk hikâyelerinde hep kadınlar anlatıldı. Acı çeken, haksızlığa uğrayan, üzülen onlar oldu. Erkeklere de tabii bağlanmaktan korkan, kalp kıran, aşka inanmayan adam rolleri düştü. Acaba gerçekten öyle mi? Erkekler gerçekten de filmlerdeki kadar duyarsız, duygusuz, zalim mi?...”

Saygı ve sevgilerimle…