Şahsiyet… Sadece bir kelime değildir; insanın omurgasıdır.

Şahsiyet, ömür boyu inşa edilen bir kalenin adıdır; hem dışarıya karşı bir duruşu, hem de içe doğru bir yönelişi temsil eder. İnsan dünyaya çıplak gelir ama zamanla giyinir: Bilgiyle, tecrübeyle, inançla ve en önemlisi şahsiyetle.

Bir insanın karakteri, doğuştan gelen eğilimleriyle şekillenirken; şahsiyeti, bu karakterin hayattaki sınavlarla, tercihlerle, acılarla, sevinçlerle yoğrularak oturmasıdır. Karakter bir başlangıçtır; şahsiyet ise bu başlangıcın emekle, iradeyle ve dirayetle olgunlaştırılmasıdır.

Psikoloji literatüründe şahsiyet (kişilik), bireyin tutarlı davranış kalıplarını belirleyen bir bütünlük olarak tanımlanır. Freud'a göre şahsiyet; id, ego ve süperego'nun çatışmalı dengesidir. Carl Jung ise şahsiyeti “maskelerin ardındaki öz” olarak tanımlar. Erik Erikson’un gelişim evrelerine göre, şahsiyet ergenlikten yaşlılığa kadar sürekli sınanır ve yeniden biçimlenir. Ancak bu bilimsel tariflerin ötesinde, şahsiyet bir vicdan meselesidir. Herkesin görmediği ama insanın kendi kendine hesap verdiği sessiz bir mahkemedir.

Şahsiyeti olmayan bir insan, toplumun içinde silik bir gölge gibidir. Herkese göre şekil alır, rüzgâr nereye estiyse oraya savrulur. Yarım ağız konuşur, omurgasız yaşar. Menfaat için eğilir, çıkar için bükülür. Oysa şahsiyetli insan; sözünün eri, duruşunun sahibidir. Menfaate göre değil, ilkeye göre yaşar. Kendi değerleri uğruna bedel ödemeyi göze alır. Zira bilir ki şahsiyet, bazen yalnız bırakır ama hiçbir zaman yüzünü yere düşürmez.

Toplumların yozlaştığı, değerlerin tüketildiği çağımızda şahsiyet sahibi olmak, bir direniş biçimidir. Kolay değildir; çünkü şahsiyet, konfor alanlarını değil, hakikati seçmektir. Kalabalıklara uyup gitmek değil, doğru bildiği yerde tek başına durabilmektir.

İnsan yaş aldıkça, hayata dair tecrübeleri arttıkça, şahsiyeti ya yerine oturur ya da hepten dağılır. Eğer o temeller gençlikte sağlam atılmışsa, yaşlılıkta o insan bir çınar gibi olur: Kökü derin, gölgesi huzurlu. Ama temelsiz bir ömür, yaşlandıkça daha da savrulur, daha da yalnızlaşır.

Şahsiyet bir ömürlük eserdir. Akademik başarı, servet, makam gelip geçer ama şahsiyet insanın mezar taşında bile yankı bulur. Kimileri ardında unvanlar değil, onur bırakır. Kimileri gürültüyle yaşar ama sessizce unutulur.

Son söz olarak denebilir ki:
Karakter doğar, şahsiyet yaşanır.