'Adaletin olmadığı yerde özgürlükten, eşitlikten ve huzurdan söz edilemez.'

Bazen kendi kendime soruyorum: Türkiye’de adalet gerçekten var mı? Yoksa sadece adliye binalarının girişinde yazılı süslü bir sözden mi ibaret? Ne zaman bir davayı, bir mahkeme kararını ya da gündeme düşen bariz bir adaletsizliği görsem, bu soruya cevap bulmakta daha da zorlanıyorum.

Benim gözümde adalet, devletin vatandaşına güven vermesidir. Bir vatandaş olarak başım derde girdiğinde, hakkım gasp edildiğinde ya da haksızlığa uğradığımda sığınacağım tek yer adalet olmalı. Fakat ya o kapı bana daima kapalıysa? Ya içeride güçlü olanın sözü geçiyorsa? İşte o zaman “adalet” dediğimiz kavram, koca bir boşluğa dönüşüyor.

Hepimiz farkındayız; bu ülkede bir çifte standart sorunu var. Bir tarafta sıradan vatandaşlar en küçük suçta ağır cezalara çarptırılırken, diğer tarafta nüfuzlu insanlar kolayca kurtulabiliyor.

Bu manzarayı gördüğümde ister istemez düşünüyorum: “Bu mu adalet?” Oysa adalet, kimin olduğuna, hangi görüşte bulunduğuna ya da hangi makama yakın olduğuna göre değişmemeli. Eşitlik ilkesinin yerle bir olduğu bir düzende kimse yarınından emin olamaz.

GECİKEN ADALET, ADALET DEĞİLDİR
Bir de işin süre boyutu var. Yıllar süren davalar, bitmeyen mahkeme dosyaları, sürekli ertelenen duruşmalar… İnsanların ömrü adliye koridorlarında tükeniyor. Haksızlığa uğramış biri için zaman, en kritik noktadır. Çünkü geciken adalet aslında adaletsizliktir.

On yıl bekledikten sonra gelen karar, kaybolmuş yılları geri getirebilir mi? Maalesef hayır.
En can yakıcı sorunlardan biri ise yargının siyasetten bağımsız olmaması. Herhangi bir davada sonucu öngörebilmek için hukuku bilmeye gerek yok, hangi siyasi dönemde yaşadığınızı bilmeniz çoğu zaman yeterli oluyor.

Bu tablo beni en çok üzen noktalardan biri. Çünkü adaletin ideolojiye ya da iktidarın hoşnutluğuna göre şekillenmesi, hepimizin yarınını karartıyor. Bağımsızlığını yitirmiş bir yargı, toplumun vicdanını da yaralıyor.

ADALETSİZLİK GÖLGESİNDE HİÇBİR TOPLUM NEFES ALAMAZ
Sokakta konuşulanlara kulak verdiğimde, insanların adalete olan güveninin ne kadar sarsıldığını görüyorum. Vatandaşın tek isteği, hakkını aradığında hakkını bulabilmek.

Ancak adalet mekanizması bu güveni sağlayamazsa, toplumda umutsuzluk kök salmaya başlar. İnsanlar kendi adaletini kendi sağlamaya kalktığında ise işte o an, devletin en temel işlevi ortadan kalkar.

Elbette tüm bunlara rağmen karamsarlığa kapılmak istemiyorum. Adalet yeniden inşa edilebilir, güven yeniden tesis edilebilir. Bunun için samimi bir irade, güçlü bir hukuk anlayışı ve en önemlisi bağımsız yargı gerekir.

Benim umudum, bir gün adaletin gerçekten herkes için eşit, hızlı ve tarafsız işlemesi… Çünkü adaletin olmadığı yerde huzur da, barış da, gelecek de olmaz.